Sevgili dostum günlük,
Yine o hallerdeyim. Hani arada bir geliyor ve gitmiyor ya. Biraz buhranlı, biraz depresif, biraz kırılgan..
Dün işten çıkıp okula gitmeden önce bizim kızlarla bir şeyler yedik yine. Klasik öğle yemeği. Kendimi o kadar yabancı hissettim ki.. En yakınlarım onlar benim. Ama sanki onlar bir çemberde ve ben başka bir çemberde kalmış gibiyim. Bahsettikleri bana uzak, bakışları yabancı geldi..
Oysa ben onlara her an bayılan, hep onlarla olmak isteyen, her an onlarla neşeli, neredeyse hafta sonu programlarını birlikte yapacak kadar -çoğu zaman yaparak- seviyorum. Ama bazı dönemler kimi bencillikler gözüme gözüme giriyor. Sonra diyorum ben aslında sana karşı böyle değildim.. Çocuğunun doğumuna koştum, seni ameliyathanenin kapısında bekledim, seni aldım getirdim götürdüm seve seve, bayıla bayıla, en büyük dertlerimi sana açtım, seni hep dinlemeye çalıştım, ailemin içine soktum, benim kuzenlerimi beni çok iyi bilirsin, ne biliym her yere her şeye birlikte gittik, birlikte başladık, birlikte öğrendik.. Ama bazen sen uzak.. Sen beni unutmuş, sen bana ilgi göstermeyen, sen aynı koşullarda çalışmamıza rağmen birden zırt diye giden ve ben ortada pırt diye kalan...
Çoğu zaman takılmam böyle şeylere, görürüm ama takılmam.
Ama bazı dönemler görürüm, üstüne düşünürüm, takılırım, unutmam, ağlarım işte buna..
Kişi kendini hep çok yapar sanırmış. Kendini en iyi, kendini en fedakar, kendini mükemmel dost, arkadaş, eş, anne, çocuk hissedermiş. Bende öyle yazar gibi oldum.. Ben verdim sen n'aptın gibi bir şey çıktı. Ama benim en büyük handikabım çok kırılgan olmam. Bu kadar hassasiyet gereksiz, yorucu, korkunç bir şey!
Ve tabii ki korkunç bir gece geçirdim. Hemde boğazım başladı ağrımaya.. Vücudum düşük, başım çatlıyor, canım sıkkın..
Özledim arkadaşlarımı sanırım, yanyana değiliz eskisi kadar, beni bırakıp gittiler, vallahi gittiler Günlük.. Başka gruba geçtiler, bende buracıkta bir başıma kalıverdim.
Not: Sabah Kadıköy- Eminönü motorunda gelirken Haydarpaşa'da yunuslar gördüm.. Yüzümü güldürdü, en büyük safiyetime boğuldum.. Çok mutlu oldum. Ne güzelsin Doğa, İstanbul..
Not 2. : Ameliyathanede beklediğimle bir şeyler öğrendiğim kişi aynı değil bilesin günlük...:)
31 Ekim 2013 Perşembe
30 Ekim 2013 Çarşamba
Geçti yine bir Cumhuriyet Bayramı...
İstanbul'da yazdan kalma bir gündü.
Herkes cıvıl cıvıl, her yer Kırmızı-Beyaz.
Marşlar, bandolar, bayraklar, coşkulu müzikler..
Kadıköy Meydanı, Bağdat Caddesi her Cumhuriyet Bayramı'nda olduğu gibi çok renkliydi.
Bayram izni rehavetine kapılmayan onlarca insan ellerinde bayraklarla sokaklardaydı.
Cumhuriyet'in 90. yılını hep birlikte kutladık.
Ne mutlu bugüne,
Ne mutlu bu yaşananlara,
Ne mutlu Türküm diyene!
Herkes cıvıl cıvıl, her yer Kırmızı-Beyaz.
Marşlar, bandolar, bayraklar, coşkulu müzikler..
Kadıköy Meydanı, Bağdat Caddesi her Cumhuriyet Bayramı'nda olduğu gibi çok renkliydi.
Bayram izni rehavetine kapılmayan onlarca insan ellerinde bayraklarla sokaklardaydı.
Cumhuriyet'in 90. yılını hep birlikte kutladık.
Ne mutlu bugüne,
Ne mutlu bu yaşananlara,
Ne mutlu Türküm diyene!
26 Ekim 2013 Cumartesi
Cumartesi..Sevmeyen var mıdır?
Cumartesi.. Haftanın en güzel günlerinden.. Taze taze ooh miss.. Eğer çalışmıyorsan-yani şanslıysan- bütün işlerini organize edebileceğin, program yapabileceğin, harika relax gün..
Uzun bir kahvaltıyla başladım güne, acımadım zamana verdim kahvaltıya!Oh.. Sonrasında klasik ev toparlamalarıyla saat 3 oldu ya olsun. 3 güzeldir. Yazmak içinde süper verimlidir. En sevdiklerimden biri cumartesi program yapmak, akşam için hazırlanmak haftanın yorgunluğunu atmaktır. İlla da dışarıda olacak diye bir şey yok. Şahane akşamlarda evde geçirebilirsin istersen, yeter ki keyifli ol, sağlıklı ol..
Bu kadar gün bunaması yeter. Şimdi şöyle bir düşünelim. Bu hafta nasıl geçecek. Pazartesi yarım gün, salı Cumhuriyet Bayramımız.. Hem tatil hem de bayram.. Oh ferah bir hafta. Sonra ki hafta iş seyahati var, hemde memleketin en güzel şehirlerinden birine İzmir'e.. Ne bende mi gezdim gördüm, ne yedim ne içim yapacağım!? İnanamıyorum... :))
Bugünün en popüler aktivitesi herkesin +Beren Saat ve Uğur Yücel'in son filmi olan "Benim Dünyam" filmine gidecek olması sanırım. Facebook ve Twitter listemdeki herkes 2-3 aylık bebelerini bile bırakarak filme koşuyor, çok enteresan.
Neyse, film oldukça ağırmış sanırım. Ağlama konusunda Babam ve Oğlum'u geçeceğini söylüyorlar. Açıkçası oyunculukları izlemeye tamam, ama ağlamak konusunda şüphelerim var.. Neden mi? Ben müthiş bir Çağan Irmak hayranıyım. Çemberimde Gül Oya gibi şahane bir baş yapıtından sonra ona hayran olmayan kalmadı sanırım. Babam ve Oğlum'a koşa koşa gittim tabii ki.. Ama tüm film boyunca ağladım.. Babasını erken yaşta kaybetmiş biri olarak herkesin duygularının iki katı hissettim filmi ve örül örül börül börül ağladım. Çantamda selpak, gözümde yaş kalmadı.. Benim ağlama sesim yüzünden gerçekten bir çok insan rahatsız olmuştur, eminim.. Neyse Emek Sineması'ndan çıktım, aynı tempoyla ağlayarak İstiklal Caddesi'nde Tünelden Meydana tam 3 tur attım.. 3 Turrrr!!!! Ancak sakinledim. Şimdi televizyonda Babam ve Oğlum'u görünce hemen kanal değiştiriyorum. Gerçekten!
O yüzden Benim Dünyam'ı çok merak etmekle birlikte o ağlama çılgınlığını tekrar yaşamak istemiyorum. Puff bilmiyorum.. Bu Beren'de nasıl bir hatun, gerçekten aklımı başımdan alıyor benim bile.. Ne güzel, ne zarif. Maşallah dedim, nazarım değmesin. Bu sabah +Kenan Doğulu ile bir sahneleri vardı, magazinin birinde kahvaltı ederken gözüme takılan... Çok duygusaldı, uzun uzun sarıldılar birbirlerine ayyyy kalpcikler uçuştu gözümde gerçekten hoşuma gitti. -Duygusalım ve bayağı bir şapşalım demiş miydim?- Hiç dayanamam öyle sahnelere gerçekten.. Hormonal olarak depremlerim böyle başlıyor benim, tsunami öncesi ruhumun çalkantıları bunlar benim..
Şimdi Cumartesi gününün devamına bakalım, belki bir kahve, ufak bir dost sohbeti daha da güzelleştirir günümüzü.
25 Ekim 2013 Cuma
Çalışırken Aynı Zamanda Okumak
Delilik!
Vallahi delilik...
Siz siz olun okumayın. Ya okulu ya işi bırakın. Olmuyor ikisi bir arada olmaazz. Vallahi tırlatırsınız.
Ya şaka tabii.. Zor evet çok zor hemde ama her şeyi yapmak lazım şu hayatta. İş hayatın başlamış olabilir. Ama eğitimin yarım kaldıysa, insan denemeli. Kendini geliştirmeli, devam etmeli. Bu şahsi düşüncelerim.
Geçen sene doktoraya başlama kararını pek kolay almadım. Doktora bu boru u demek istiyorum.. Derslere gideceksin, hepsinden geçeceksin, üzerine yeterliliğe gireceksin sınavı kazanacaksın, teze geçeceksin ve BİR DOKTORA TEZİ yazacaksın. OOOhhh MY Goooodddd! Hayal gibi.. Gerçekten başlamak bitirmenin yarsıdır derler ama ben başlarken, ben bunu bitiremem ama başlıyorum diyerek başladım. Şimdi derslerimi bitirme aşamasındayım, ama geçen sene evde kafama huni takıp dolaşıyordum. Bir yandan ev, bir yandan iş, bir yandan ödevler.. Bu sene başında kendimi fazla paralamamak adına onlarca karar aldım. Nihayetinde mükemmel annenin kızıyım. Evim temiz olacak, bilmem kaç çeşit tencere yemeğim olacak, her şey pür-i pak olacak ki ben rahatça çalışabilmeliyim.. Sosyal hayat bitti tabii.. Yani azaldı diyelim daha doğru.
Aman gereksiz arkadaşlarımdan kurtuldum aslında. İyide oldu. Ona git, buna koş, biri alışverişe çıkmak ister, birini bebeği olur, biri bişi anlatacaktır, biri iş arar, biri bilmemne.. Tabi ki onlarda güzel tatlardı ama insanın yaşı 30 olunca, biraz daha kapanmak istiyor kendine. İşler artıyor, hayat gaileleri başlıyor hmhh Sevgili Günlük?Öyle değil mi?
Şimdi biraz daha kafam rahat, her şey oluruna bıraktım, Dr. olur muyum bir gün bilemem. Sosyal hayatın fazlalığı da zaten gereksiz bene. İyidir az öz arkadaşlar. İnsanlar bazen çok gereksiz bana.. Sanada, onada.
İnsan kalemi kitabı seviyorsa okuması da bitmez.- ki ben öyleyim..- Bu ayrı bir blog konusu! Bir gün yazmalıyım kendimin ne tip bir problemi var ben çözemedim ama var bir aksaklık :))
Haydi okul okumaya, yarım kalan üniversiteleri, liseleri bitirmeye,yüksek lisans yapmaya, doktora ya başlamaya.. Haydi herkes okulaa!!
Not.. Karikatür tabii ki Yiğit Özgür ;)
Mevsim geçişi halleri
Şimdi düşündüm de kış gelmesine ufaktan üzülürken bir taraftanda şu bunaldığım düğün mevsiminden kurtulduğum için sevinçliyim.Gerçekten, eskiden düğün olsun, eğlenelim, mutlu olalım, ailemi, arkadaşlarımı göreyim diye düşünürken sanırım artık baydım..
Yaş itibariyle -30'lu yaşlar efendim- arkadaşlarımı bir bir evlendiriyorum. Bu sene ramazanın bitmesiyle tam tamına 3 yakın arkadaşım evlendi. Hemde ardarda 3 haftasonu! Hadi ben yine arkadaşım diye gidiyorum ama sevgili kocam durumdan pek mutlu değildi, tahmin edersin Sevgili Günlük..
Aileden yana da şansım bol, çünkü kalabalık!! Annem 7 kardeş babam bilmem kaç kardeş derken ömrümüz düğün salonlarında, kokteyllerde, yemeklerde geçti.. Arkadaştan yana ve kuzenden yana çok kişi olunca yaşantında düğün, bayram, çiftetelli, halay hepsiyle can dost oluyorsun.. Hayır bana şu adam uzak, bu kadınıda pek tanımam azıcık normal bir şey giyineyimde yok, hep bir yakınlık, hep bir İngiltere Düşesi Kate hali.. O abiyeler, renkler, saçlar, makyajlar.. Allahı'ım ödediğim para cabası. Evimde normal kıyafetten çok gece kıyafeti var desem?!
Neyse velhasıl, bu düğün mevsiminide kazasız belasız atlattım. Elbise yırtılması, ayakkabı acıtması, bileğin burkulması, parmakların su toplaması olmadı. Gelinler mutlu, damatlar mutlu. Şimdilik evlilik hikayelerini dinlemekteyim.. İlk yıl, ilk zamanlar çok zor oluyor. Beylik laflar etmeyeceğim. Zor işte ama geçiyor.
Ve ben kışı özledim.. Şöyle yağmurdu kardı donmalardı eve kendini atmalardı kalorifer-doğalgaz-soba yakmalardı.. Gelsin ev sıcaklığı.. Dizilere bile adapte olamadım bu seneee...
24 Ekim 2013 Perşembe
Tiyatrocu Olamamak ve Bir Kamu Kurumunda Çalışmak..
Haydi bakalım bilindik hikaye..
Tanıdığım onca insanın ortak hikayesi.
"Ama ben tiyatrocu olacaktıııııııııımmmmmmmmmmm"
Şu Türkiye'de insanların yarısına sorsanız, bir kısmı müzisyen diğer kısmı da tiyatrocudur kesin!
Yani tabi işin gerçeklik boyutuda var, insanların mesleklerini sevmemesinden tutunda ailelerin köstek olmasına kadar onlarca hikaye çıkar buradan ama duralım! İşte benim hikayem..
Hahaayytt, vallahi şu an ofiste çatır çatır bunları yazmaktayım.
Ne oldu benden?
Bir kamu görevlisi.
Nerede çalıştığımı sorduklarında, "bıdı bıdıda bıdı bıdıyım"..o Suratlarındaki ekşi ifadee... Aman Tanrım! Valla kabus gibi.
Tamam hareketliyim, kabıma sığmam, fiziksel olarak fena sayılmam.. Yakışmıyorum demek ki masa başına, rutine ya da devlete?:)
Evet lisedeyken bana sorduklarında "ayy ölürümde "bıdıbıdı" olmam, her şey olur o olmaz.. O ne öylee...Iyyykkk" dediğim günü, anı öyle iyi hatırlıyorum ki! Ama işte Allah'ın sopası yok, ben bunu yapamam dediklerine yaptırır, ben bunsuz yaşayamam dediklerine yaşatırmış, öyle derler..
Efendim lisede 3 aykırı ama çok sevilen-ki bu ikisinin bir arada olması çok güçtür- arkadaştık. 2 kız bir erkekten oluşan grubumuz, can dostluğa dönüştü illa ki.. Efendim sınıfta konserler vermeler, taklitler, doğaçlamalar, eğlenceler, evde kasetler doldurup sabaha kadar, 2-3 kopya yapmalar, kaset kapağında teşekkürler yazmalar, aman bir +Sezen Aksu bir Nazan Oncel bir +Leman Sam'laşmalar falan görmeyin gitsin.. Tabi bunun müzikle alakasız olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.. Hele Okan'ın bed sesiyle doldurduğuı kasetler.. Off Allah'ım akıl sağlığımızdan şüphe edenler vardı, haklılardı! :) Bunlar tamamen teyatral oyunlardı, kimliklere girip eğleniyorduk işte.. Saatlerce, günlerce..
Neyse, gel zaman git zaman Ben Ege ile birlikte Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne tiyatroya gittim. Ne güzel zamanlardı. Hocamız Kıvanç abi bizi kenara çekip "mutlaka tiyatrocu olmalısınız, öyle yeteneklisiniz ki.." demişti. Yaşlar bizde 14..
Ege, babası tiyatrocu olduğundan ve ailede böyle bir geçmiş olduğundan, ama yinede çok zorlu yollardan geçerek Bilkent'te burslu tiyatro okudu, ardından Amerika'ya gitti, Okan ise lise biter bitmez Paris'e gitti.. Orada tiyatrocu oldu.
Bendeniz ne kendine güvendi, ne zorlukları aşabildi, ne çok istedi ama çok çok da istedi... Olmadı.
Uzun ve zorlu bir sınav süreci döneminden sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar'ı kazandı.. Çok sevdi okulu, bölümü, denizi, rıhtımı..Okul bitti Tiyatro Kulübü ile sürdürdüğüm ilişki bitti..ve Welcome to The Real World!!
Kamu görevlisiyim, tiyatroya devam etmedim, Ege ve Okan'ın dünyasının dışındayım, - dost muyuz eveeeet sonuna kadar-, çoğu zaman mutsuzum çok zamanda çok mutluyum tuhaf bir biçimde...
Yani işin özü bu, en çok da keşke tiyatrocu olsaydın diyen kişiler ve keşke tiyatrocu olsaydım dediğim anlar canımı acıtıyor.
Okuyucu, sana söylüyorum. Valla bu konuda bildiğim bir şey yok :) Kendime derman olamadım, ilacımı bulamadım ama yaşın küçükse verdiğin kararlardan pişman olmamaya çalış, de ki ben bunu istiyorum peşinden koşacağım ya da neyi daha çok istiyorum de ölç tart. Yaşın büyükse kardeş, geçmiş ola. Arada ağla, arada gül, takıl benim gibi. ;)
Şimdilik bir kedin olsun yeter
Unutmayacak ne var Ekim ayında, 2013 yılında diye sordum kendime..
İşe gidiyorum, doktoramı yapıyorum, bir evim var, sokakta kedilerim, bahçede köpeğim, annemin evinde bıraktığım kedim..
Ekim aynının süsü püsü nedir dersen, bilemem çıkaramadım şimdi..
Dün arkadaşımın bebeğini görmeye gittim, ismi "Desen" annesi grafiker olunca isimde farklı ve ilintili oluyor, böyle güzel, tatlı, gülümseyen minik bir şey..İnsan başkalarının çocuğunu sevince kayboluyor, kopuyor zamandan.. Seviyorsun sadece, gülüyorsun.. Adı bu! Kopma eylemi.. Hele de minicik olunca, sadece gülümsetmeye çalışıyorsun onu, aklından her şey çıkıveriyor, uçuveriyor...
Anne olunca aynı mı acaba? Anneler dünyanın en güzel şeyi dedikleri, onun gülümsemesiyle her şeyi unuturum dedikleri bir olayın içindeler nihayetinde. Annelikte sonsuzluk var, ama "ama"larda var..
-Anne olmayı dünyada bir şeye değişmem, ama uykusuzum..
Ama gazı
Ama yemek yemiyor..
Anne olmak eminim tarifsizdir, ama "sorumluluk".. Ve çoğu insanın bodozlamasına girdiği ve çoğu insanında düşünmekten ve korkmaktan cesaret edemediği eylem..
Ah bilemiyorum Alfonso, ne zaman başımıza gelir, lakin ben şu an korkma devresindeyim.
Kedi iyidir şimdilik. En azından maması ve tuvaletiyle sen ilgileniyorsun. Gazı guzu yok.
23 Ekim 2013 Çarşamba
Aman Tanrım Merkür Geriliyor! 21 Ekim-10 Kasım 2013
Yine geldi Merkür Efendi...
Yıllardır bunu takip etmekten baydım, her sene en aşağı 3 kez gerileyen gezegenimiz bu yaklaşık bir 20 günlük süreyle başladı hareketine.. Ya Merkür sen ne ciddisin, ne gerçekçisin, bazen ne kötüsün yahu.. Hadi dünyadan alışkınlıklarımız var ama bu Uzayda neden böyle saçma hareketler yapıyorsun düzeni bozuyorsun? Taaa oralarda düzeni bozduğun yetmiyor hepimizi şapşala çeviriyorsun :(
İşte yüzü burada! Anlat hemen derdin ne? Neden her işim ters gidiyor sen gerileyince, neden karar alamııyorum aldıklarım yanlış, almadıklarım doğru çıkıyor neden ha nedeeenn? Birini arayacaksam başka birini arıyorum, her zaman yemek yediğim restaurantlardan sen gerileyince zehirleniyorum, aksilik, gudubetlik peşimi bırakmıyor. Yoldan geçsem başıma saksı düşecek diye korkuyorum hmmh?Nedir derdin?
Misal sen gerilerken hep bişey çıkıyor, karar almam gerekiyor, büyük bir alışveriş, iş değişikliği, yok sağlıkla ilgili bişiler. Yani bütün sene bööyle kuğu gibi süzülen hayatım bu Merkür efendi gerilerken aksiyon konulu film gibi oluyor. Daha yumuşak geçirmenin bir yolu yok mu? Yani zamanımızı diyorum daha yumuşak geçirmenin, bu süreci sakince atlatmanın yolu yok mu..?
Sevgili okuyucu bu kısım sana;
Ben astrolojiyi çok severim, sayarım.. Uzun tırnaklarım sihirli kürem ve T cetvelim yok, ama takip ederim. 12 burca inanırım kendi burcumun tıpkısının aynısıyım falan.. Neyse senin bilgi seviyen nerelerde bilemem. Ama bu Merkür seni de etkiliyor beni de kardeş.. Kader yoldaşıyız. Aman ha bu süreçte karar alma, ağzından çıkanı kulağın duysun, mümkünse kocanla, sevgilinle, annenle, babanla, kardeşinle, arkadaşınla işte yanında kim varsa ciddi konularda münasebete girme, bu Merkür tüm ilişki ve iletişim kanallarını tıkar, o hanya der sen konya anlarsın sonra başlarsın kavgaya. Aman sakin gözünü sevem. Anlaşma falan yapma, ev alma güzel görünür kötü çıkar, ne biliym iyi dersin her şey allak bullak olursun. Bu arada astrologlar şöyle der Merkür gerilemesi için, "iyi olan şeyler aslında iyi olmayabilir ve kötü gözüken şeylerde düşündüğünüz gibi olmayabilir". Yani burada durup düşünelim tabi.. Merkür gerilerken hayatımızdaki tüm gerçeklikler yüzümüze vurur.. Misal çocuğunun sorunlarını o zaman görürsün, normalde toz kondurmadığın bebişinin sorunlu olduğunu anlarsın, aynada kendini ilah sanmaktan vazgeçer kusurlarını görürsün, ilişkilerindeki pürüzleri farkedersin.. Ya da olumlu gerçekliklerini görürsün.. Ama süreç ağır ve genellikle sinir bozucu geçer. ha teknoloji... Sakın yeni bir şey alma, evdeki herşey bozulursa da sus aman, isyan etme, Merkür bir gün geçer :)
Not: Eklediğim ilk resmin Merkür olması...
Konuşurken Yazmalar Giriş Efendim
Merhaba dünyalı arkadaşım,
Ben de 2013 yılı itibariyle blog yazmaya karar verdim. Geç mi kaldım sence.. Elbetteki evet! Zaten şu dünyada her bir şeyi en son öğrenen, en son merak eden, en son katılan insan olmaktan yorulmuşum a dostlar! Olsun, büyükler ne demiş, go ahead!!
Bir yazma meraklısı olarak gerçekten amacım kitelelere mitlelere ulaşmak değil, şöyle bir hedef grubu falan seçmedim, efendim ne bileyim bir para kazanayım falan halim yok, işim gücüm var çok şükür maşallah, hamdolsun, amin falan. So, derdim öyle her şeyden yazmak, günlük tutmak, ne bileyim anlatmak gibi basit şeyler. Bunları öyle işe yaramaz bazı kişiliklere ya da evde mırıldanarak hayata atmaktan sıkıldığımdan, dedim n'aparım, haydi yazayım.. Artı işin enteresanı bugüne kadar takip ettiğim blog sayısı da 2'yi geçmez, onlarda arada bir rastlarsam bakarım.. Şimdi sayın okuyucu, benden renkli fonlar, resimler, şarkılar, türküler bekleme rica ediciiimm.. Bütün hoş görülü tavrını takın, efendi efendi oku, ziya kelimeler önemlidir. (Bunu daha sonra görsellik önemlidir, hatta her şeyden önemlidir diye yazacağıma eminim).
Evet, gönül isterdi bir fashion bloğum olsun, efendim bir dekorasyon bloğum olsun yani özetle bir şeyler hobilerim olsun bende bunu yazayım, gezeyim göreyim anlatayım.. Ama şu an ne kıyafetim müsait #bugunnegiydim #ılovechanel falan yazmalık, ne "Dubai gezimden notlar" şeklinde seyahatlerim yok. Yani tabi olacaktır bende yazacağımdır illa ki ama bunu rutin şekilde yazanlardan değilim.. Zaten o kadar seyahat edecek halim yok, sürekli Chanel giyecek kadar da zengin değilim ayıptır söylemesi. Haa bir gün devran döner, ben Chanel'e başlarsam ayıplama beni olur mu? Ayy nereden çıktı bu Chanel...Aaaa!! Daha fazla sevdiklerim var elbet..Nokta.
Elbette benimde uzmanlık alanım var, zamanla yazacağım sevgili okuyucu, kitlem olmayacaksın belki her konuda ama olsun. Muhtemelen zaman zaman ciddi yazılar bulacaksın burada, zaman zaman güleceksin, zaman zaman bunalıma gireceksin. Belki beni hiiiççç sevmeyeceksin, belki beni çook seveceksin, ama inan senin için değil be yavru kuşum, kendime yazacağım.. Konuşurken yazacağım... Öyle her şeyden yazacağım.. Yazacağım da yazacağım.. Umarım tabi enerjim solmazsa.. Solmaz nedir? Sönmezse..
Eveeettt, düzenli bir insan olan ben yazımı iki yana yaslayıp yapıştırıyorum.. Bir yerimde bir asker var biliyorum, hep bir düzen hep bir dağınık olmama hali..
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)