Sevgili arkadaşlarım, özellikle beni hiç tanımayanlar ve yazılarımla ilgilenenler öncelikle sizlere sözüm..
Ben pek bir gizli kapaklı blog işine girmiştim, amacım günlük tutmaktı.. Kızdıklarımı, hayallerimi yazmak bazen dedikodu yapmaktı ama beceremedim.. Arkadaşlarım çok okumak istedi ve bloğumu başka yere taşıdım. Kendi ismim, cismim, daha gerçeklerle.. Amacım kimseyi kandırmak değildi elbet sadece gizlice takılmaktı.. Bir süre burayı da tuttum yaklaşık 1-2 ay kadar. Dedim ki kendime, arada bir çok özelleri buraya yazarım. Ama olmadı, ikisi bir arada gibi oldu. Yönetemedim özetle. Saçma geldi, iki blog aynı şeyleri yazdığım iki blog..
O yüzden burayı durduruyorum şimdilik..
Sizleri de diğerine davet ediyorum. Orası şimdilik daha bakımsız bir bahçe gibi, toparlayacağım elbet. Eğer isterseniz, tekrar gelmek, okumak, takip etmek çok beklerim bende sizi..
Özellikle beni hiç yalnız bırakmayan neredeyse her gönderime yorum yapan sevgili +Kahve Tadında çok isterim seni görmek tekrar, +Esra Ebru Bolat seni de tabii ki.. Şimdilik böyle..
Çok teşekkürlerle..
Yeni adres: http://yaseminselmuhabbet.blogspot.com.tr/
9 Mayıs 2014 Cuma
5 Mayıs 2014 Pazartesi
Hıdrellez ve 5 Mayıs
Bugün Hıdrellez..
Kağıtlar, kalemler çizilmiş toprağa gömülmüş ve O'na yakaran eller beklemiş umutla.
Toprağın verimiyle beslenen tüm dilekler geri dönmüş hayata..
Ve benim canımın canı..
İçimin parçasını bana vermiş Yaradan..
Bundan güzel Hıdrellez, bundan güzel bahar bayramı olmaz ki benim için..
İyi ki doğdun canım, arım, canım..
Canim yarim..
Mayıs'a başlarken...
Uzun aralar geçti yine. Halbuki ben günlük tutacaktım değil mi? Düşünün, o kadar yoğun kendi içine kapalı ve sıkıcı günler geçirdim ki, hiç bir şey yapasım gelmedi, enerjim yoktu ve daha da doğrusu insani faaliyetlerde bulunmadım.
Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü yani 30 Nisan'da Doktora Yeterliliği'me girdim.. Sabah 8 itibari ile önce yazılı öğleden sonra jürinin karşısına çıktım. Nasıldı? Yazılı sınav gerçekten iyi geçti, hem sorular, hem sakinliğim hem de kocaman bir sınıfta yapayalnız olmam beni son derece olumlu etkiledi. saat 1 gibi yazılı sınavımı verdim, saat 15.30'da da jüri beni bekliyordu...
Tahmin edersiniz ki jüri önüne çıkmak hayli heyecan verici. Başlar başlamaz beni dışarıya çıkardılar, kağıtlarımı okudular. Sonra tekrar içeri ve jüri başladı. Güzin Hoca bana yazılıda sorduğu soruyu tekrar açıklattı, ilk olması sebebiyle heyecanlandım tekledim, tükledim..Soruyu tekrarlattım daha komiği :)) Neyse sonra Oya Hocaya geçti aşağı yukarı Güzin hocayla aynı soruyu sordu ve ben yine aynı şeyleri söyledim, aynı şeyleri söyledikçe daha da heyecanlandım ve diğer hocaya geçti sağolsun o da yaklaşık bir soru sordu. Gerçekten aylardır 100 şeye çalıştıysam sınavda bana 1 soru sordular, aynı şeyi dönüp dönüp sordular ve bende dönüp dönüp söyledim..
Dolayısıyla oldukça perişan oldum çıkınca da kendimi hiç iyi hissetmedim.. Gayet kötü bir sınavdı bence.. Ha bu arada, evet geçtim.. Sınav bitmeden beni geçirdiklerini söylediler. Ohhhh mu? Ehh kısmen...
Tabii 30 Nisan'ın ardından güzel olan ertesi günün 1 Mayıs tatil olmasıydı.Uyandım geç bir saatte ve güzel bir kahvaltı.. Hak etmiş miydim? Evet :)
Sonra bir boşluk.. Ee n'apacağım şimdi? Molly ile birlikte kendimi sokaklara attım, uzun uzun yürüdük Bağdat Caddesi'nde, bir kahve içtik o su içti tabii :)), sevdik sevildik derken dönerken çiçek aldım. Bahar çiçeklerimi, hayatımda ilk kez çiçek diktim. Mini gül aldım ve diktim sonra bir orkidem oldu.. Bahçeyi suladım, kapımın önünü temizledim.. Bildiğin insani faaliyetlerde bulundum, mutlu oldum ben çook :))
İşte çok sıkıldığında, sıkıştığında sonrasında yaptığın her şey seni o kadar mutlu ediyor ki.. Bir eşikten atlamak ve sonrasında özgür olmak asıl tadı veren şey..O gün içtiğim kahvenin tadı damağımda, öyle bir hal..
Mayıs güzel geldi işte :)
Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü yani 30 Nisan'da Doktora Yeterliliği'me girdim.. Sabah 8 itibari ile önce yazılı öğleden sonra jürinin karşısına çıktım. Nasıldı? Yazılı sınav gerçekten iyi geçti, hem sorular, hem sakinliğim hem de kocaman bir sınıfta yapayalnız olmam beni son derece olumlu etkiledi. saat 1 gibi yazılı sınavımı verdim, saat 15.30'da da jüri beni bekliyordu...
Tahmin edersiniz ki jüri önüne çıkmak hayli heyecan verici. Başlar başlamaz beni dışarıya çıkardılar, kağıtlarımı okudular. Sonra tekrar içeri ve jüri başladı. Güzin Hoca bana yazılıda sorduğu soruyu tekrar açıklattı, ilk olması sebebiyle heyecanlandım tekledim, tükledim..Soruyu tekrarlattım daha komiği :)) Neyse sonra Oya Hocaya geçti aşağı yukarı Güzin hocayla aynı soruyu sordu ve ben yine aynı şeyleri söyledim, aynı şeyleri söyledikçe daha da heyecanlandım ve diğer hocaya geçti sağolsun o da yaklaşık bir soru sordu. Gerçekten aylardır 100 şeye çalıştıysam sınavda bana 1 soru sordular, aynı şeyi dönüp dönüp sordular ve bende dönüp dönüp söyledim..
Dolayısıyla oldukça perişan oldum çıkınca da kendimi hiç iyi hissetmedim.. Gayet kötü bir sınavdı bence.. Ha bu arada, evet geçtim.. Sınav bitmeden beni geçirdiklerini söylediler. Ohhhh mu? Ehh kısmen...
Tabii 30 Nisan'ın ardından güzel olan ertesi günün 1 Mayıs tatil olmasıydı.Uyandım geç bir saatte ve güzel bir kahvaltı.. Hak etmiş miydim? Evet :)
Sonra bir boşluk.. Ee n'apacağım şimdi? Molly ile birlikte kendimi sokaklara attım, uzun uzun yürüdük Bağdat Caddesi'nde, bir kahve içtik o su içti tabii :)), sevdik sevildik derken dönerken çiçek aldım. Bahar çiçeklerimi, hayatımda ilk kez çiçek diktim. Mini gül aldım ve diktim sonra bir orkidem oldu.. Bahçeyi suladım, kapımın önünü temizledim.. Bildiğin insani faaliyetlerde bulundum, mutlu oldum ben çook :))
Orkidem.. Bakabilirim umarım..
Mini güllerim, sanırım çok dayanmıyorlarmış... Neyse bakacağız artık..İşte çok sıkıldığında, sıkıştığında sonrasında yaptığın her şey seni o kadar mutlu ediyor ki.. Bir eşikten atlamak ve sonrasında özgür olmak asıl tadı veren şey..O gün içtiğim kahvenin tadı damağımda, öyle bir hal..
Mayıs güzel geldi işte :)
Etiketler:
çiçek
,
dekorasyon
,
doktora yeterlilik
,
gül
,
güzellik
,
orkide
,
sınav
,
stres
9 Nisan 2014 Çarşamba
Doktora Yeterlilik.. Yettim Gari..
Tamam bende evet geçirdim ve yeterliyim diye şuralarda bağırınmak, zıpır zıpır zıplamak isterdim ey okuyucu!
Amma ve lakin henüz daha çocuk rahim yoluna girmiş ıkınma sürecindeyim.
İnanır mısın suni sancıyla doğurmaya çalışıyor gibiyim..
Aklımdakiler aklımda mı, çalıştıklarımı gerçekten çalıştım mı bilemiyorum.. ben nasıl çalışıyorum hiçç beğenmiyorum kendimi, eh zaten burada başlıyor içsel sorgulamalar.
İşten gel ders çalışmak için zorla, yemek falan vs işlerini hallet saat 9'da otur sonra çalışmaya çalışırken uykun gelsin, uykuyla savaş hamurişi ya da şeker tüketme, çaya kahveye aban, falan derken hoppala güm yatak ve ertesi gün.. Sadece hafta sonu kapanabilirsen ne ala.. Arkadaşım böyle doktora yapılmaz aslında, derdim bu..
tamam işe gidiyoruz yeterliliğe hazırlanıyoruz her şey güzel.
Lakin iş yerinde çılgınca işlerin birikmesi, sürekli adımın çağırılıyor olması, sürekli bu acil bunu yetiştirelim denmesi şu aranın en enteresan olayı. Kamu görevlileri 8-5 çalışırlar kardeşim, bizde bir yerde bunun için ordayız, lakin benim üzerimde bir özel sektör havası var, eve iş götürmeler, hafta sonu sunum hazırlamalar, hastayken yazılar yazmalar falan. Gerçekten kamunun tarihine geçeceğim.. Bi şutlanmam eksik ki aman yeller alsın, sular seller aksın..
Neyse aslında sıkıcı ve daral bir süreç.
Yazamıyorum buraya da bir şey hiiç zamanım yok.
Şimdi biraz odaya çekildim de ders çalışmaya.. Ondan yazdım.. Yani pabucumun dersi oldu bu gece de..
Dün Esrayla iş çıkışı şööyle bir yürüdük, Gülhane Parkı'na gittik bir kahve sonrasında Galata'da oturduk biraz iyi geldi. Ama bu öyle bir süreç ki her yaptığından pişman olduğun, hep çalışmam gerek diye kendine baskı yaptığın, bulunduğun ortamda da bulunamadığın zamanlar.. Ki bugün tez hocam da tipimi görüp dur ben sana sarılayım moral vereyim dedi, düşünün :)
Şikayet değil bunlar. Durum bildirimi. Hani yoktum ya ne zamandır. Bunlardan sebep.
Gölgelerin Gücü Adınaaaa!Esra ve Ben :)
Bu ağacı çok sevdim, kim yaptıysa eline sağlık, çok cici..
Bu da Gülhane'nin bitiminde, Sarayburnu'nda Setbaşı çay bahçelerinden İstanbul..
Ps. Sevgili +Kahve Tadında ve diğer arkadaşların "mim" yazılarına karşılık veremedim, ilgileneceğim, burada hatta bir açılım yapmayı da düşünüyorum ama şu Nisan'ı bir atlatalım arkadaşlar, bana biraz özel izin piliiizz :))
Amma ve lakin henüz daha çocuk rahim yoluna girmiş ıkınma sürecindeyim.
İnanır mısın suni sancıyla doğurmaya çalışıyor gibiyim..
Aklımdakiler aklımda mı, çalıştıklarımı gerçekten çalıştım mı bilemiyorum.. ben nasıl çalışıyorum hiçç beğenmiyorum kendimi, eh zaten burada başlıyor içsel sorgulamalar.
İşten gel ders çalışmak için zorla, yemek falan vs işlerini hallet saat 9'da otur sonra çalışmaya çalışırken uykun gelsin, uykuyla savaş hamurişi ya da şeker tüketme, çaya kahveye aban, falan derken hoppala güm yatak ve ertesi gün.. Sadece hafta sonu kapanabilirsen ne ala.. Arkadaşım böyle doktora yapılmaz aslında, derdim bu..
tamam işe gidiyoruz yeterliliğe hazırlanıyoruz her şey güzel.
Lakin iş yerinde çılgınca işlerin birikmesi, sürekli adımın çağırılıyor olması, sürekli bu acil bunu yetiştirelim denmesi şu aranın en enteresan olayı. Kamu görevlileri 8-5 çalışırlar kardeşim, bizde bir yerde bunun için ordayız, lakin benim üzerimde bir özel sektör havası var, eve iş götürmeler, hafta sonu sunum hazırlamalar, hastayken yazılar yazmalar falan. Gerçekten kamunun tarihine geçeceğim.. Bi şutlanmam eksik ki aman yeller alsın, sular seller aksın..
Neyse aslında sıkıcı ve daral bir süreç.
Yazamıyorum buraya da bir şey hiiç zamanım yok.
Şimdi biraz odaya çekildim de ders çalışmaya.. Ondan yazdım.. Yani pabucumun dersi oldu bu gece de..
Dün Esrayla iş çıkışı şööyle bir yürüdük, Gülhane Parkı'na gittik bir kahve sonrasında Galata'da oturduk biraz iyi geldi. Ama bu öyle bir süreç ki her yaptığından pişman olduğun, hep çalışmam gerek diye kendine baskı yaptığın, bulunduğun ortamda da bulunamadığın zamanlar.. Ki bugün tez hocam da tipimi görüp dur ben sana sarılayım moral vereyim dedi, düşünün :)
Şikayet değil bunlar. Durum bildirimi. Hani yoktum ya ne zamandır. Bunlardan sebep.
Gölgelerin Gücü Adınaaaa!Esra ve Ben :)
Bu ağacı çok sevdim, kim yaptıysa eline sağlık, çok cici..
Bu da Gülhane'nin bitiminde, Sarayburnu'nda Setbaşı çay bahçelerinden İstanbul..
Ps. Sevgili +Kahve Tadında ve diğer arkadaşların "mim" yazılarına karşılık veremedim, ilgileneceğim, burada hatta bir açılım yapmayı da düşünüyorum ama şu Nisan'ı bir atlatalım arkadaşlar, bana biraz özel izin piliiizz :))
25 Mart 2014 Salı
Hayran Olduğum Kadın Modeli
Heyyamola bloğum n'abersin aşkitom?
Ben yokken ve de sen yokken benim hayatımda değiştik mi dersin?? Yok kuzum, ben bildiğin ben işte..
İşlevsel yoğunluklardan, aman aman koşturmalardan yazamadım anacım.. Son günlerde takıldım bir de Hay Day adlı çiftlik oyununa.. Buğdayım, balkabaklarım, mısırım, tavuğum, ineğim, koyunum, domuzum falan derken hep oyun oynuyorum boşluklarda. Sürmenaj olmayayım okumaktan, çalışmaktan diye takıldım işte.. Tereyağ yapıyorum, krema, peynir, pasta, turta, koyunlarımın yünlerinden efendim kazaklar yapıyorum. Ya mandıranın başındayım ya da yem makinasının e tabi bir sürü hayvanım var.. Ben mutlu onlar mutlu inanır mısın? Çiftliğim çok güzel oldu vallahi, bir tasarım harikası.. Genişleyeceğim diye ağaçları kesmeden ilerliyorum, bir ağaç ne kadar önemlidir oysa ki, bilen var mı aramızda?
Bunun dışında ülke gündemi malum hiç girmeyeceğim mevzulara. Bir deli kuyuya taş atmış bilmem kaç bin kişi çıkaramamış...
Tüm bunların ışığında, odağında, bahsinde tuhaf havalar geldi. İnsanlar buna bahar diyorlar.
Bahar..
Bence tuhaf havalar.. Bir kere güneş var ama soğukta var, yağmur var ama sıcak da var.. İşte benim gibi hem allerjik reaksiyonları bol hem de giyim-kuşam kültürü yere yakın olan biri için en zor zamanlar. Mont giyiyorum olmuyor, içime ince giysem üşüyorum, dışarısı soğuk olunca ofis sıcak, ofise göre giyinsem dışarı soğuk, beğendiğimi giyinsem iş yerine saçma, iş yerine göre giysem kendime saçma..Ayyy! işte bu noktada ben çok iyi giyinen kadınlara hayranım.. Her kıyafete her ani duruma her mevsime göre ayrı kıyafetleri var.
Ki benim yok gibi, sanki, öyle mi?
Valla varsa da ben bulamıyorum kendilerini. Beceremiyorum.
Misal taytlarım var, ben çok seviyorum kendilerini.. Sürekli onları giyesim var..
Bazen bacaklarım da üşümyor değil.. Ama en kolay onlar. Yıka, giy ütü bile gerekmez sadece popitonu kapatacak bir şey at üstüne yeterli bence. Yani ben kapatıyorum başkasının popitosuna karışmam. İşte içimde onlarca sorular.. Ben hep tayt giymeliyim, yarın tayt mı giysem?, -"Haydi Çıkıyoruz Ilgın" -"Tamam", hoop tayt..
(Yandaki de ben hahahahahhhdycbıtyubtc)
Bunun bir sonu olmalı.. Kendime bir ikoncan bulmalıyım bana el atsın. Aslında var ikoncanlarım da bana atmıyorlar o eli..
Misal Emine.. Hep güzel giyinir, hep en kaliteliyi en ucuza bulur, işsizken bile çok güzel alışveriş yapar.. Ama ben, düdük! Düşünemiyorum işsiz kaldığımı... Eskileri bulup bulup giyerimm, kesin..!!
Sanırım benim aksesuar ve ayakkabı takıntım var.. Onlarda beceri gücüm giyim kuşama göre daha yüksek. Hem en çok onları alıyorum, hem çok iyi analiz ediyorum falan.. Ama aynı yeteneği kıyafetler için taşımayan bünyeme ne diyeyim.?!
Bak bu da geçen hafta aldığım çivit mavisi ayakkabılarım.. Ayyy ne sevdim ne sevdim.. Bayılıyorum ayakkabıya, takıya, tukuya..:)
İşte bunun üzerine ne giymeliyim?
1.Nude bir elbise
2. Bilekte, dar kesim kot, or beyaz pantalon?
3. Etek, ama ne renk?
İşte şimdi ikoncan olsam bu yolda ilerler, hedefimi, stratejimi belirler tüm mağazaları ya da internet dükkanlarını dolaşırdım..
Ama biri bana yardım etsin istiyorum.
Zor değil mi bu işler kuzum?
Ben yokken ve de sen yokken benim hayatımda değiştik mi dersin?? Yok kuzum, ben bildiğin ben işte..
İşlevsel yoğunluklardan, aman aman koşturmalardan yazamadım anacım.. Son günlerde takıldım bir de Hay Day adlı çiftlik oyununa.. Buğdayım, balkabaklarım, mısırım, tavuğum, ineğim, koyunum, domuzum falan derken hep oyun oynuyorum boşluklarda. Sürmenaj olmayayım okumaktan, çalışmaktan diye takıldım işte.. Tereyağ yapıyorum, krema, peynir, pasta, turta, koyunlarımın yünlerinden efendim kazaklar yapıyorum. Ya mandıranın başındayım ya da yem makinasının e tabi bir sürü hayvanım var.. Ben mutlu onlar mutlu inanır mısın? Çiftliğim çok güzel oldu vallahi, bir tasarım harikası.. Genişleyeceğim diye ağaçları kesmeden ilerliyorum, bir ağaç ne kadar önemlidir oysa ki, bilen var mı aramızda?
Bunun dışında ülke gündemi malum hiç girmeyeceğim mevzulara. Bir deli kuyuya taş atmış bilmem kaç bin kişi çıkaramamış...
Tüm bunların ışığında, odağında, bahsinde tuhaf havalar geldi. İnsanlar buna bahar diyorlar.
Bahar..
Bence tuhaf havalar.. Bir kere güneş var ama soğukta var, yağmur var ama sıcak da var.. İşte benim gibi hem allerjik reaksiyonları bol hem de giyim-kuşam kültürü yere yakın olan biri için en zor zamanlar. Mont giyiyorum olmuyor, içime ince giysem üşüyorum, dışarısı soğuk olunca ofis sıcak, ofise göre giyinsem dışarı soğuk, beğendiğimi giyinsem iş yerine saçma, iş yerine göre giysem kendime saçma..Ayyy! işte bu noktada ben çok iyi giyinen kadınlara hayranım.. Her kıyafete her ani duruma her mevsime göre ayrı kıyafetleri var.
Ki benim yok gibi, sanki, öyle mi?
Valla varsa da ben bulamıyorum kendilerini. Beceremiyorum.
Misal taytlarım var, ben çok seviyorum kendilerini.. Sürekli onları giyesim var..
Bazen bacaklarım da üşümyor değil.. Ama en kolay onlar. Yıka, giy ütü bile gerekmez sadece popitonu kapatacak bir şey at üstüne yeterli bence. Yani ben kapatıyorum başkasının popitosuna karışmam. İşte içimde onlarca sorular.. Ben hep tayt giymeliyim, yarın tayt mı giysem?, -"Haydi Çıkıyoruz Ilgın" -"Tamam", hoop tayt..
(Yandaki de ben hahahahahhhdycbıtyubtc)
Bunun bir sonu olmalı.. Kendime bir ikoncan bulmalıyım bana el atsın. Aslında var ikoncanlarım da bana atmıyorlar o eli..
Misal Emine.. Hep güzel giyinir, hep en kaliteliyi en ucuza bulur, işsizken bile çok güzel alışveriş yapar.. Ama ben, düdük! Düşünemiyorum işsiz kaldığımı... Eskileri bulup bulup giyerimm, kesin..!!
Sanırım benim aksesuar ve ayakkabı takıntım var.. Onlarda beceri gücüm giyim kuşama göre daha yüksek. Hem en çok onları alıyorum, hem çok iyi analiz ediyorum falan.. Ama aynı yeteneği kıyafetler için taşımayan bünyeme ne diyeyim.?!
Bak bu da geçen hafta aldığım çivit mavisi ayakkabılarım.. Ayyy ne sevdim ne sevdim.. Bayılıyorum ayakkabıya, takıya, tukuya..:)
İşte bunun üzerine ne giymeliyim?
1.Nude bir elbise
2. Bilekte, dar kesim kot, or beyaz pantalon?
3. Etek, ama ne renk?
İşte şimdi ikoncan olsam bu yolda ilerler, hedefimi, stratejimi belirler tüm mağazaları ya da internet dükkanlarını dolaşırdım..
Ama biri bana yardım etsin istiyorum.
Zor değil mi bu işler kuzum?
11 Mart 2014 Salı
Lahana İle İmtihanım
Her şey bundan üç hafta önce ne pişireceğimiz bilmememle başladı..
Marketteydim, sebze reyonunun önünde bir sağa bir sola bakmaktaydım.
Mevsimlerden kıştı aslında, hava sıcaktı ama aylardan şubattı..
Patlıcan, kabak, domates, biber alamazdım.
Karşımda kereviz, karnıbahar, pırasa, ıspanak vardı..
Acaba ne pişirmeliydim hmh?
Derken gözüme lahana ilişti. Lahanayla ne yapılırdı ki? Lahana sarma, kapuska, lahana kavurma, lahana çorbası aklıma ilk gelenler. Ha bir de turşu, ayy bayılırım..
Neyse lahanayı aldım eve gittim, kapuska yapayım dedim, yine en kolayı o, etleri soğanı kavur, lahanaları doğra, bol salça, acı, pişmeye yakın da bir tutam bulgur attın mı al sana şahane kış yemeği..
Ama ben düşünemedim.
Ben bir lahananın yüz elli gün dayanacağını, yapılan kapuskanın 3 günde biteceğini, kalan lahananın dolabı işgal edeceğini nerden bilebilirdim..
Annem bundan hiiiiççç bahsetmemişti, sahi bizim evde bu işler nasıl yapılıyordu yahu??
Neyse ben bir güzel kapuska pişirdim Sercan'la yedik, güzeldi, ama uzadı tabi, bitmek bilmedi. Kalan lahanayı sakladım buzdolabına, iyice sardım tabi..
Derken tam 3 hafta sonra poşeti gördüm bu ne yahu dedim. Sonraa aaa evet lahana buuuu diye çığlık attım.
Dolabımda sanki o üç hafta beni takip etmişti.
Allah'ım :))
Neyse korkuyla poşeti açtım, bozulmuş, kokuşmuş, küflenmiş bir sebze bekliyordum.
o da ne?
Lahana taş gibi.. Maşallah tık yok, inanamadımmm !!!!
Ya ben bunu ne yapacağım dedim kendime..
Off atsan atılmaz, satsan satılmaz..
Lahanayla ne yapılır sorusunu tekrar sorup, yemek dağarcığımın hiiiç gelişmediğini farkederek, yine n'aptım?
KAPUSKA :)
Ayda iki kez kapuska pişiren bir insan olmaktan gurur mu duysam, oturup ağlasam mı bilemedim..
Dün son tabağımızı yedik.
Sercan baydı.
Baydık...
Ve dolapta hala lahana var..
İki kişilik bir aile olduğumuza mı yansam, beceri yoksunluğuma mı?
Lahanayla n'apılır ki kuzum?
Yüz maskesi falan?
Olur mu ki?
:)
10 Mart 2014 Pazartesi
Gidenler, Kalanlar, "Aslında Hayat Bu" Diye Başlayan Cümleler
Evet başlıktan da anlaşılacağı gibi buhranlar, üzüntüler, sıkıntılar var..
Kişisel olarak herhangi bir kaybım, sıkıntım, üzüntüm yok.. Ama çevremde olanları son derece şeffaf benliğime benimmiş gibi algıladığım için dağınık ve bedbaht haldeyim Necla..
Cuma günü saat öğleden sonra 2 sularında, Cemal amcanın kötü haberi geldi.. Melike'nin kayınpederi, kuzum Can'ın dedesi.. Melike aniden haber alır almaz çıkmış odadan ağlayarak, beni de Esra aradı ağlıyordu, söyledi.. Cemal amca uzun süredir kanser tedavisi görüyordu ve son zamanlarda da durumu ağırlaşmıştı. Zaten beklenen haberdi. İşte bu olayın onlarca ama onlarca tarafı oldu birden bire.. İşin en bana uzak kısmından başlamak gerekirse..
Kendisini tanımam sadece Melike'den, Can'dan bilirim.. Melike'nin hep anlattığı Serkan'ın ona düşkünlüğü, çok iyi bir baba olması, çok iyi bir dede olması, onun iyi ki olması vs. Tabii ki ben geride kalanlara, o arkadaş ilişkili anne-çocuk baba-çocuk hallerinin yarım kalmasına, Allah'ın cezası kanserin herkesin yakasına yapışmasına üzüldüm. Çok üzüldüm..
Melike'nin haberi alır almaz iş yerini terk etmesiyle birlikte Gülistan ve ben Esra'nın yanında sessizce, tam 1 saat oturduk. Öyle arkasından, öyle ruh teslimatından, öyle içeriye ağırlık çökmesinden gözyaşları dökerekten ve üstüne Esra'nın halini ve durumunu düşünerekten ten ten ten, ağlaştık işte.
Darmaduman eve gidip üzerine yine babamı aynı hastalıktan kaybettiğimi düşünüp ve onun hiç bir şey yapamadığını, her işinin ve her şeyinin yarım kaldığını, kızının bırak evlenmesini, diğer çocuklarının hayatının geri kalanını, kızının üniversiteye bile girdiğini görememesine ve 50 yaşında bu hayata veda etmesine yandım.. Yine bir acı benimkine dokunmuş ve onu çıkarmıştı..
Ve dün Melike'nin bloğunda Serkan'ın babasına yazdığı yazıyı görünce mahvoldum.
Bittiğim an.
Cilasını çektim işte.
Ağlama dedi Sercan, yaşama içine girme..
Ama ne mümkün..
Kaçtım odaya devam ettim. Yapamıyorum işte. Yapamadım yani..
Düşündüm sonra, en güzel ölüm anneannemindi.. Yine yaşasaydı ne güzeldi, müthiş olurdu. Ama şu hayatta yapacaklarının çoğunu yapmış, tüm çocuklarını, torunlarını her şeylerini görmüş bir biçimde gitti. İşte ölüm öyle olmalıydı. Yarım kalan hiç bir şey olmamalı arkanda. Anneanneme üzülmedim mi, ağlamadım mı? Çok.. Ama hep bir iyi ki cümlesi de vardı yanında, ohh şöyle de oldu, böyle de oldu, bir iç rahatlığı.. Ve cenazesinde tüm torunları ve çocukları en büyük saygı ve en büyük sevgi içerisinde başındaydı.. Cenazesi, duaları son derece kalabalık son derece bereketli geçti.. İşte bir insan ölümden ne bekleyebilir ki, bu ölümler insana güzel geliyor.. Gerisi hep acı.. Hep yarım..
Tüm bunların da yanında "İş Minnoşları" adlı Whatsapp grubumuz son derece sessizdi,. Çünkü oraya da öyle ya da böyle içimizden birisinin acısı düşmüştü ve son derece saygılıydı herkes. Yine, tabii ki, elbette.. Tüm bu çok boyutlu yaşanmışlıklar kendini yeniden sorgulamana falan neden oluyor elbet.. Ama yine bir arkadaşlarınla gurur duyma ve onları yine çok sevme duygusuna da kapılmadım değil.. Ne güzel herkes. İçleri güzel işte..
Ve bugün pazartesi gözlerim şiş biçimde yerimde, işimde oturmaktayım. Çok fena geçti üstümden bu işler.
Hani burda da ağladım, ağladım lafı bir sinir, ama duygunun başka adı yok, var mı bilemedim?
Bir derin uff.. Bir derin nefes çektim şimdi.
Geçecek elbet.
Allah rahmet eylesin tüm gidenlere.
Bu da Can'ın bloğu, Serkan'ın babasına yazdığı yazı
Canlı: mavi gözlü dev!
Kişisel olarak herhangi bir kaybım, sıkıntım, üzüntüm yok.. Ama çevremde olanları son derece şeffaf benliğime benimmiş gibi algıladığım için dağınık ve bedbaht haldeyim Necla..
Cuma günü saat öğleden sonra 2 sularında, Cemal amcanın kötü haberi geldi.. Melike'nin kayınpederi, kuzum Can'ın dedesi.. Melike aniden haber alır almaz çıkmış odadan ağlayarak, beni de Esra aradı ağlıyordu, söyledi.. Cemal amca uzun süredir kanser tedavisi görüyordu ve son zamanlarda da durumu ağırlaşmıştı. Zaten beklenen haberdi. İşte bu olayın onlarca ama onlarca tarafı oldu birden bire.. İşin en bana uzak kısmından başlamak gerekirse..
Kendisini tanımam sadece Melike'den, Can'dan bilirim.. Melike'nin hep anlattığı Serkan'ın ona düşkünlüğü, çok iyi bir baba olması, çok iyi bir dede olması, onun iyi ki olması vs. Tabii ki ben geride kalanlara, o arkadaş ilişkili anne-çocuk baba-çocuk hallerinin yarım kalmasına, Allah'ın cezası kanserin herkesin yakasına yapışmasına üzüldüm. Çok üzüldüm..
Melike'nin haberi alır almaz iş yerini terk etmesiyle birlikte Gülistan ve ben Esra'nın yanında sessizce, tam 1 saat oturduk. Öyle arkasından, öyle ruh teslimatından, öyle içeriye ağırlık çökmesinden gözyaşları dökerekten ve üstüne Esra'nın halini ve durumunu düşünerekten ten ten ten, ağlaştık işte.
Darmaduman eve gidip üzerine yine babamı aynı hastalıktan kaybettiğimi düşünüp ve onun hiç bir şey yapamadığını, her işinin ve her şeyinin yarım kaldığını, kızının bırak evlenmesini, diğer çocuklarının hayatının geri kalanını, kızının üniversiteye bile girdiğini görememesine ve 50 yaşında bu hayata veda etmesine yandım.. Yine bir acı benimkine dokunmuş ve onu çıkarmıştı..
Ve dün Melike'nin bloğunda Serkan'ın babasına yazdığı yazıyı görünce mahvoldum.
Bittiğim an.
Cilasını çektim işte.
Ağlama dedi Sercan, yaşama içine girme..
Ama ne mümkün..
Kaçtım odaya devam ettim. Yapamıyorum işte. Yapamadım yani..
Düşündüm sonra, en güzel ölüm anneannemindi.. Yine yaşasaydı ne güzeldi, müthiş olurdu. Ama şu hayatta yapacaklarının çoğunu yapmış, tüm çocuklarını, torunlarını her şeylerini görmüş bir biçimde gitti. İşte ölüm öyle olmalıydı. Yarım kalan hiç bir şey olmamalı arkanda. Anneanneme üzülmedim mi, ağlamadım mı? Çok.. Ama hep bir iyi ki cümlesi de vardı yanında, ohh şöyle de oldu, böyle de oldu, bir iç rahatlığı.. Ve cenazesinde tüm torunları ve çocukları en büyük saygı ve en büyük sevgi içerisinde başındaydı.. Cenazesi, duaları son derece kalabalık son derece bereketli geçti.. İşte bir insan ölümden ne bekleyebilir ki, bu ölümler insana güzel geliyor.. Gerisi hep acı.. Hep yarım..
Tüm bunların da yanında "İş Minnoşları" adlı Whatsapp grubumuz son derece sessizdi,. Çünkü oraya da öyle ya da böyle içimizden birisinin acısı düşmüştü ve son derece saygılıydı herkes. Yine, tabii ki, elbette.. Tüm bu çok boyutlu yaşanmışlıklar kendini yeniden sorgulamana falan neden oluyor elbet.. Ama yine bir arkadaşlarınla gurur duyma ve onları yine çok sevme duygusuna da kapılmadım değil.. Ne güzel herkes. İçleri güzel işte..
Ve bugün pazartesi gözlerim şiş biçimde yerimde, işimde oturmaktayım. Çok fena geçti üstümden bu işler.
Hani burda da ağladım, ağladım lafı bir sinir, ama duygunun başka adı yok, var mı bilemedim?
Bir derin uff.. Bir derin nefes çektim şimdi.
Geçecek elbet.
Allah rahmet eylesin tüm gidenlere.
Bu da Can'ın bloğu, Serkan'ın babasına yazdığı yazı
Canlı: mavi gözlü dev!
5 Mart 2014 Çarşamba
İçimdeki Pır Pır Kuş..
İçimde şu an pır pır kuş var, gerçekten kanat çırpıyor. Böyle söyleyince oldukça romantik duruyor değil mi? Aşık olmuşum gibi, yeni bir heyecana gebeymişim gibi, hayatımda yeni başlangıçlar olacakmış gibi.. Ayy yazarken bile güzel geldi. Ama öyle mi hayır..
Olay ne mi? Öğleden sonra tez hocamın yanına gideceğim, dünya kadar çıktı alıp sıcak ozalit kokusunu içime çekip, o onun arasına bu kapak bunun sonuna diye kıvrım kıvrım kıvranarak yapacağım ciltlerimin doğruluğu konusunda hep şüpheli olup, süt dökmüş kedi gibi yanına gideceğim. Tamam dosyam muhtemelen güzel olacak yaptığım ödevler, bugüne kadar yazdığım yazılar ve yaptığım yayınlar oh güzel ama yine o tez konusu kısmına gelicek ve ben böylee ek ük guk şeklinde suratına bakacağım..
Off daraladım, İşte kuşun çırpınışı burda sanırım, yani öyle oynaştığından falan çırpınmıyor bu kuş.. Bildiğin kaçmak istiyor. Daraldı da kanat çırpıp uçmak istiyor.
Bulamıyorum napayım tez konum yok, 1 ay sonra yeterliliğe gireceğim bu kız iyi hoş ama konusu yok diyip bırakmasınlar benii? Oh la la diyorum kendime, durumuma.. Ça suffit! de diyorum tabii yeter ulen bağlamında.. İşte böyle zamanlarda ben hakikaten ne halt ediyorum ne işim var bu tezlerle mezlerle diyorum da kendi kendime ama ben hep yetersizim duygusu peşimi bırakmıyor. Çocukluktan mı geldi, bilincime mi girdi, kim soktu, manyak mıyım, derdim ne bilmiyorum.. Ama şunu biliyorum bir şey yapmadığım zamanlarda bunalımdayım kesin.. Ben ne boş bir insanım, ben ne işe yararım, ben niye yaşıyorum noktasına kadar geldiğimi bilirim.. Ama böylesi de başka bir bunalım konusu, ama ben beceremiyorum, üff çok yoruldum, aman çok sıkıldım, deli miyim bunlarla uğraşıyorum, tez yazacağımda ürettiğim bilimsel bilgi kullanılacak da falan o kadar sıkıcı ki...
Yani ben iki delilik arasında iki sıkıcı nokta ve iki bunalım hissi arasındayım hangisini seçsem sıkıntıdayım sayın okuyucu. Benim ilacım var mı bilemedim.
Kim çözer göremedim.
Ay biraz rahatladım mı ne? Ohhh..
Notlara geçeyim orası eğlenceli olsun.
Not 1. Dün Sercan yazdıklarımı okudu, ama başlıklara bakarak ya Ilgın bana komik olanları aç dedi. Deli mi ne? Komik günlük mü olur dedim bende, günlük dediğin iç sıkıntıları, böööğürmeler falan olur. Al bak bu yazı da öyle oldu.
Not 2. Bloğumu açmamla sevgili arkadaşım Gizem beni taçlandırdı, göklere çıkardı, hepsine neredeyse yorum yazdı, okudu ilgilendi sağolsun. Çok konuştuk bu vesileyle, iletişime geçtik.
Not. 3. Kıvanç çok yakışıklı.
Olay ne mi? Öğleden sonra tez hocamın yanına gideceğim, dünya kadar çıktı alıp sıcak ozalit kokusunu içime çekip, o onun arasına bu kapak bunun sonuna diye kıvrım kıvrım kıvranarak yapacağım ciltlerimin doğruluğu konusunda hep şüpheli olup, süt dökmüş kedi gibi yanına gideceğim. Tamam dosyam muhtemelen güzel olacak yaptığım ödevler, bugüne kadar yazdığım yazılar ve yaptığım yayınlar oh güzel ama yine o tez konusu kısmına gelicek ve ben böylee ek ük guk şeklinde suratına bakacağım..
Off daraladım, İşte kuşun çırpınışı burda sanırım, yani öyle oynaştığından falan çırpınmıyor bu kuş.. Bildiğin kaçmak istiyor. Daraldı da kanat çırpıp uçmak istiyor.
Bulamıyorum napayım tez konum yok, 1 ay sonra yeterliliğe gireceğim bu kız iyi hoş ama konusu yok diyip bırakmasınlar benii? Oh la la diyorum kendime, durumuma.. Ça suffit! de diyorum tabii yeter ulen bağlamında.. İşte böyle zamanlarda ben hakikaten ne halt ediyorum ne işim var bu tezlerle mezlerle diyorum da kendi kendime ama ben hep yetersizim duygusu peşimi bırakmıyor. Çocukluktan mı geldi, bilincime mi girdi, kim soktu, manyak mıyım, derdim ne bilmiyorum.. Ama şunu biliyorum bir şey yapmadığım zamanlarda bunalımdayım kesin.. Ben ne boş bir insanım, ben ne işe yararım, ben niye yaşıyorum noktasına kadar geldiğimi bilirim.. Ama böylesi de başka bir bunalım konusu, ama ben beceremiyorum, üff çok yoruldum, aman çok sıkıldım, deli miyim bunlarla uğraşıyorum, tez yazacağımda ürettiğim bilimsel bilgi kullanılacak da falan o kadar sıkıcı ki...
Yani ben iki delilik arasında iki sıkıcı nokta ve iki bunalım hissi arasındayım hangisini seçsem sıkıntıdayım sayın okuyucu. Benim ilacım var mı bilemedim.
Kim çözer göremedim.
Ay biraz rahatladım mı ne? Ohhh..
Notlara geçeyim orası eğlenceli olsun.
Not 1. Dün Sercan yazdıklarımı okudu, ama başlıklara bakarak ya Ilgın bana komik olanları aç dedi. Deli mi ne? Komik günlük mü olur dedim bende, günlük dediğin iç sıkıntıları, böööğürmeler falan olur. Al bak bu yazı da öyle oldu.
Not 2. Bloğumu açmamla sevgili arkadaşım Gizem beni taçlandırdı, göklere çıkardı, hepsine neredeyse yorum yazdı, okudu ilgilendi sağolsun. Çok konuştuk bu vesileyle, iletişime geçtik.
Not. 3. Kıvanç çok yakışıklı.
4 Mart 2014 Salı
Bloğu açtık, İyi Halt Ettik..
Bloğumu açar açmaz şahane tepkilerin yanı sıra tabii ki kırılmalar oldu.
Henüz darılmalar bölümünde değiliz, belkide öyleyiz ama ben farkedemedim..
Elçin okur okumaz bana Whatsapp'tan mesaj attı tabi.. "O kadar işin vardı, yorgundun gelmeseydin canım doğumgününe"
Bıııırrrrrssssssssssssss
Toooosssssssssssssssssss
Evet duvara çarpmıştım...
İşte günlüğün açılmasının dezavantajları.
Anlatmak çok zor işte halini, durumunu en yakınındakilere bile..
Alındı mı, kırıldı mı, beni mi düşündü gerçekten önce hiç anlamadım.
Dedim ki Elçin ben senin için her yere gelirim. Gerçekten öyle ben Elçin için çok çok mühim bir şey olmazsa başıma gelen, gelecek, her şeyi yaparım. Ama o gün çok tuhaftım işte onun doğum gününe denk geldi, çok zorlandım giderken, halsiz ve bitkindim.. Denk geldi işte.. Aslında çok da uzatacak bir şey yok, ama alındı sanırım.. O da insanların zorla bir şey yapmamaları gerektiğini, bu konuda hassas olduğunu söyledi. Bende bunun bir günlük olduğunu alınmaması gerektiğini, ama işte artık size açtığım için daha dikkatli yazmam gerektiğini vurguladım o da hayır kendim olmam gerektiğini, yazabiliyorsam eğer her şeyi özgürce yazmam gerektiğini anlattı..
Yani biz şimdi ne konuştuk, sonucunda n'oldu?
Onun yazdıklarına ben bir süre, benim yazdıklarıma da en sonunda o cevap vermedi..
Havada asılı kala kaldık bugün.
O yüzden biraz asabım bozuktu akşam.
Yattık uyduk işte sabah oldu.
Aman sabahlar olmasın!
Henüz darılmalar bölümünde değiliz, belkide öyleyiz ama ben farkedemedim..
Elçin okur okumaz bana Whatsapp'tan mesaj attı tabi.. "O kadar işin vardı, yorgundun gelmeseydin canım doğumgününe"
Bıııırrrrrssssssssssssss
Toooosssssssssssssssssss
Evet duvara çarpmıştım...
İşte günlüğün açılmasının dezavantajları.
Anlatmak çok zor işte halini, durumunu en yakınındakilere bile..
Alındı mı, kırıldı mı, beni mi düşündü gerçekten önce hiç anlamadım.
Dedim ki Elçin ben senin için her yere gelirim. Gerçekten öyle ben Elçin için çok çok mühim bir şey olmazsa başıma gelen, gelecek, her şeyi yaparım. Ama o gün çok tuhaftım işte onun doğum gününe denk geldi, çok zorlandım giderken, halsiz ve bitkindim.. Denk geldi işte.. Aslında çok da uzatacak bir şey yok, ama alındı sanırım.. O da insanların zorla bir şey yapmamaları gerektiğini, bu konuda hassas olduğunu söyledi. Bende bunun bir günlük olduğunu alınmaması gerektiğini, ama işte artık size açtığım için daha dikkatli yazmam gerektiğini vurguladım o da hayır kendim olmam gerektiğini, yazabiliyorsam eğer her şeyi özgürce yazmam gerektiğini anlattı..
Yani biz şimdi ne konuştuk, sonucunda n'oldu?
Onun yazdıklarına ben bir süre, benim yazdıklarıma da en sonunda o cevap vermedi..
Havada asılı kala kaldık bugün.
O yüzden biraz asabım bozuktu akşam.
Yattık uyduk işte sabah oldu.
Aman sabahlar olmasın!
3 Mart 2014 Pazartesi
Teslim Oluyorum, Tamam!
Tamam artık açıyorum..
Bloğumu açıyorum halka :) Yani arkadaşlarıma..
Sessiz sedasız yürüttüğüm blog maceramı bu çeneyle, bu karakterle, bu kendi kendimle kalmalıyım ama kalamam mümkün değil halimle ve tabi ki arkadaşlarımında isteğiyle açıyorum.
Kalamadım kendime, bi susamadım, ay benim bloğum dedim zart dedim zurt dedim, bazı arkadaşlarıma bak ben bu konuda bunu yazdım dur sana mail atayım dedim, gönderdim, gösterdim de vermedim, aman dedim, oy dedim yok olmadı. Kendime kalamadım. Demek ki ben kendine fazla, kendi kendine yetinemeyen, kendi yağıyla değil başkalarının salçalarıyla iyiyim.. Yine bu testten de başarısız oldum, tüm blog adresimi, seni beni taşıyorum artık. Anlatıyorum işte..
Yani ne kendimi büyüttüğümden, ne çok önemli laflar ettiğimden değilde, ne biliym belki dedim Sercan'la olanları, kendi içimdekileri yazarım, kimse bilmesin nolcak ne gerek var, eskiden günlüğü kim okurdu ki düşünceleriyle başlamıştım ama şimdi yeni hayatlar, çok çene ben, falan feşmekan dayanamadık. Böyle denilince de işte sanki Sercan'la sürekli her gün yeni bir olay yaşıyormuşuz da manyak mıyım neyim blog açmışım olanlara gibi duruyor. Yoo bebeğim, tahmin ettiğin gibi değil..
Yazının özeti bu...Haydi bakalım gelen gelsin yazılarıma, hoş gelsin o halde :)
Not: Geçen hafta kendi kendime doğumgünü kutlarım demiştim ama olmadı. Sercan ve Ablam bana çok güzel bir organizasyon yaptılar. Cafe de Paris, Suadiyede en sevdiklerimden bir demet akşam yemeğinde beni bekliyordu, pek cici saklamışlar ya son anda Meral ablam ağzından kaçırmasaydı bana da büyük bir doğum günü sürprizi olurdu.
Velhasıl yine kalabalık, yine ver coşkuyu ver coşkuyu doğumgünüsü oldu.. Çok güzel oldu.
Neyse oldu.
Oldu baay.
Bloğumu açıyorum halka :) Yani arkadaşlarıma..
Sessiz sedasız yürüttüğüm blog maceramı bu çeneyle, bu karakterle, bu kendi kendimle kalmalıyım ama kalamam mümkün değil halimle ve tabi ki arkadaşlarımında isteğiyle açıyorum.
Kalamadım kendime, bi susamadım, ay benim bloğum dedim zart dedim zurt dedim, bazı arkadaşlarıma bak ben bu konuda bunu yazdım dur sana mail atayım dedim, gönderdim, gösterdim de vermedim, aman dedim, oy dedim yok olmadı. Kendime kalamadım. Demek ki ben kendine fazla, kendi kendine yetinemeyen, kendi yağıyla değil başkalarının salçalarıyla iyiyim.. Yine bu testten de başarısız oldum, tüm blog adresimi, seni beni taşıyorum artık. Anlatıyorum işte..
Yani ne kendimi büyüttüğümden, ne çok önemli laflar ettiğimden değilde, ne biliym belki dedim Sercan'la olanları, kendi içimdekileri yazarım, kimse bilmesin nolcak ne gerek var, eskiden günlüğü kim okurdu ki düşünceleriyle başlamıştım ama şimdi yeni hayatlar, çok çene ben, falan feşmekan dayanamadık. Böyle denilince de işte sanki Sercan'la sürekli her gün yeni bir olay yaşıyormuşuz da manyak mıyım neyim blog açmışım olanlara gibi duruyor. Yoo bebeğim, tahmin ettiğin gibi değil..
Yazının özeti bu...Haydi bakalım gelen gelsin yazılarıma, hoş gelsin o halde :)
Not: Geçen hafta kendi kendime doğumgünü kutlarım demiştim ama olmadı. Sercan ve Ablam bana çok güzel bir organizasyon yaptılar. Cafe de Paris, Suadiyede en sevdiklerimden bir demet akşam yemeğinde beni bekliyordu, pek cici saklamışlar ya son anda Meral ablam ağzından kaçırmasaydı bana da büyük bir doğum günü sürprizi olurdu.
Velhasıl yine kalabalık, yine ver coşkuyu ver coşkuyu doğumgünüsü oldu.. Çok güzel oldu.
Neyse oldu.
Oldu baay.
24 Şubat 2014 Pazartesi
Bugün Benim Doğumgünüm!
Haydi bakalım kutlu olsun..
Şuracıkta kutlayayım kendimi rahatça.. İyi ki doğmuşum yahu..
Sayemde hayata kan geldi can geldi, aileye mutluluk geldi, iş yerine eğlence geldi, kocama kadın geldi (hahahah bu olmadı ama neyse)..
Bu abartılı şahane doğum günü mesajı sonrası, gerçeklere ve normallere dönelim. Yes ay em 31 yiğırs old.
30 ların başı işte..,
Geçen sene 30'un şokunu yaşadım bu sene 31'i gayet sünepe bir biçimde kutlamaktayım.. Yani hiç bir şey yapmıyorum, nedense çılgın eğlenceler falan olmadı bu sene.. Ee zaten pazartesiye gelmiş bir doğumgününden fazla şeyde beklememek lazım..
İş yerinde Hülyacığımın karanfilleriyle odaya girdim.. Daha sonra Erdem'ciğimin çiçeği, Gülistan'ın kanaviçe işlediği havlu, şimdi de Pınar'ın aldığı kitap ve minik tablosu... Şimdilik günümü güzelleştirenlerle çok mutlu bir pazartesindeyim bakmayın, ne güzel iyi ki varlar, kutlayan, seven, gelen, giden, yazan herkes...
Nice mutlu sağlıklı sevgi dolu yaşlara inşallah.. Kendime ödül, bugün bolca yemek yiyeyim o halde :))
Şuracıkta kutlayayım kendimi rahatça.. İyi ki doğmuşum yahu..
Sayemde hayata kan geldi can geldi, aileye mutluluk geldi, iş yerine eğlence geldi, kocama kadın geldi (hahahah bu olmadı ama neyse)..
Bu abartılı şahane doğum günü mesajı sonrası, gerçeklere ve normallere dönelim. Yes ay em 31 yiğırs old.
30 ların başı işte..,
Geçen sene 30'un şokunu yaşadım bu sene 31'i gayet sünepe bir biçimde kutlamaktayım.. Yani hiç bir şey yapmıyorum, nedense çılgın eğlenceler falan olmadı bu sene.. Ee zaten pazartesiye gelmiş bir doğumgününden fazla şeyde beklememek lazım..
İş yerinde Hülyacığımın karanfilleriyle odaya girdim.. Daha sonra Erdem'ciğimin çiçeği, Gülistan'ın kanaviçe işlediği havlu, şimdi de Pınar'ın aldığı kitap ve minik tablosu... Şimdilik günümü güzelleştirenlerle çok mutlu bir pazartesindeyim bakmayın, ne güzel iyi ki varlar, kutlayan, seven, gelen, giden, yazan herkes...
Nice mutlu sağlıklı sevgi dolu yaşlara inşallah.. Kendime ödül, bugün bolca yemek yiyeyim o halde :))
13 Şubat 2014 Perşembe
Fazla Sosyallik Mevzusunu Açalım Biraz...
Evet yine şapşal Merkür rötarda, oldukça zorlu iletişim yollarından geçiyorum, herkes her dediğimi yanlış anlıyor, talihsizlikler beni buluyor falan.. Neyse ben geçen hafta yarım kalan sosyallikten ölme halimi yazacaktım..
Geçen hafta..İnsaflı olalım, normal mi bir düşünelim...
01 Şubat Elçin'in Doğumgünü: Zaten bloğumda yazmıştım sıkılarak gittim ama gittim diye Bakınız: "Hafta Başı, Salla Başı, Al Maaşı"
Ay bu bağlantılar nasıl yapılıyor öğrenmem gerek.. Neyse çirkin oldu ama oldu. Hmm özetle: Taksim Teras'te Yemek ve Babylon Loung'da Radyo Eksen partisi
04 Şubat Klasik Kemençe dersi: Klasik program, her salı böyle..
05 Şubat Seval-Muzaffer Davet: Lale'nin arkadaşı (Lale kayınvalidem, yazmış mıydım daha önce günlük?) Seval ve Muzaffer'in evliliklerinin 14. yılı sebebiyle oturdukları sitenin sosyal tesisinde verdikleri yemeli, içmeli, müzikli davet.. Çok güzel bir geceydi, bol tangolu, danslı ve oldukça güzel yemekli..
07 Şubat Özcan Abinin Doğumgünü: Evet Cuma akşamı yemek sonrası Özcan abimizin doğumgününü kutlamaya onlara çaya gittik, Özcan abinin sevdiği börekten yaptım bir de minik hediye çok hoşlarına gitti.
8 Şubat Cumartesi..BoMbA GüN:
Sabah Kahvaltı: Kuzen Banu'da. Amcamlar, annem abim herkes büyük geniş bol yemeli kahvaltı..
Öğlen Yemeği: Elçin ve Kamer ile birlikte dışarıda.
Akşam Üzeri: Umre'ye giden teyzemde.. Ona ve diğer teyzeme yaptırdığım hediyeyi verdim, bol dualar ettim falan..
Akşam: Diğer teyzem, diğer Umre hediyesi
Gece: Annem... Neymiş ona da uğramam gerekiyormuş çünkü bilmem nereden sipariş ettiği tereyağını almam gerekmiş :)
Oki aldım...
9 Şubat Pazar, Anadolu Kavağı'nda Kahvaltı: Haftalar öncesinden konuşulmuş, üniversiteden arkadaşlarımla planlanmış kahvaltı.. Gitmesem olmaz, çok ayıp! Gittim.. Sercan'ı yataktan kaldırmayı bir bana bir Allah'a sorunuz... Neyse Elif-Cem ve Dilşad-Apo ile güzel bir kahvaltı..
Öğle: Sabah mesaj atan İlkim'le Fenerbahçe'de buluşma.. "Ilgın sen yorulma, biliyorum tez yazmak için kendini eve kapattın ama ben gelirim senin oralara kahve içmeye".. Bennn kendimi kapattım ha? :) iyiymiş...
Tabii ki kıramadım ve geldi yemek yedik, sohbet derken. Tatlı belam Elçin'im aradı beni :)) Nerdesin seni göreceğim diye.. Bende satayım anasını gel sende gel Fenerbahçedeyim dedim. Neyse geldi İlkimle tanıştı ay biz bir muhabbet bir muhabbet oofff! Çok güzel bir akşamdı.. Ama ben saat 7 gibi kalkmayı istedim, sanırım Elçin'e biraz ayıp oldu ama kafam kazan olmuştu genel olarak.. Neyse eve gelip yaklaşık bir saat sessizce oturdum...
12 Şubat Çarşamba: Sercan'ın stüdyoya girmesini fırsat bilerek annemi çağırdım gel bizde kal kız kıza oturalım diye, o da eski komşumuz Fatma ablayı da çağırdı derken ben yine mutfakta börek, çörek çay taşımaca :)) Ama güzeldi yinede... Mustafa öldü +Muhteşem Yüzyıl (Ask-i Derûn) 'da bi baktık biraz kapattık falan.. Sonra baktım sosyal medya yıkılmış.. Diziyi izlemiyorum ama etkilemiş sanırım herkesi..
Bugünnnn?:)))
13 Şubat Perşembe Kuzenlerle taksimde buluşup meyhane yapacağız.. Denizli'den kuzenim geldi napalım :))
Yarın ise Semra, Nihan, Duygu grubu ve kocalar ve ve ve bekar erkeklerle (Sercan'ın arkadaşları) Yelken Kulüp'te Ata'yı dinlemeye gideceğiz.. Romantik Sevgililer günü hali.. (mi?) :)) Çöpçatanlık işte.. Semra ve Duygu'ya Burak, Deniz ve ya İbo..Düşündük biz ama bilmem :))) Neyse komik bişiler...
EEE Normal mi bunlar?
Bence değil..
Bunların ikisini üstüste yapıp bayılanı biliyorum..
Neyse Allah sağlık sıhhat ve böyle bol sevilmeyi nasip etsin herkese, sonuçta herkes kıymet veriyor da beni görmek istiyor ya da davet ediyor, yine bir çok şükür yeni bir çok şükür...
Ps: Geçen haftaya dair elimde kalan tek görsel teyzemlere yaptırdığım Umre hediyesi,el işi kristal tespihler.. Güzel oldu mu ki acaba, beğendiler ama.. Bilemedim.
Geçen hafta..İnsaflı olalım, normal mi bir düşünelim...
01 Şubat Elçin'in Doğumgünü: Zaten bloğumda yazmıştım sıkılarak gittim ama gittim diye Bakınız: "Hafta Başı, Salla Başı, Al Maaşı"
Ay bu bağlantılar nasıl yapılıyor öğrenmem gerek.. Neyse çirkin oldu ama oldu. Hmm özetle: Taksim Teras'te Yemek ve Babylon Loung'da Radyo Eksen partisi
04 Şubat Klasik Kemençe dersi: Klasik program, her salı böyle..
05 Şubat Seval-Muzaffer Davet: Lale'nin arkadaşı (Lale kayınvalidem, yazmış mıydım daha önce günlük?) Seval ve Muzaffer'in evliliklerinin 14. yılı sebebiyle oturdukları sitenin sosyal tesisinde verdikleri yemeli, içmeli, müzikli davet.. Çok güzel bir geceydi, bol tangolu, danslı ve oldukça güzel yemekli..
07 Şubat Özcan Abinin Doğumgünü: Evet Cuma akşamı yemek sonrası Özcan abimizin doğumgününü kutlamaya onlara çaya gittik, Özcan abinin sevdiği börekten yaptım bir de minik hediye çok hoşlarına gitti.
8 Şubat Cumartesi..BoMbA GüN:
Sabah Kahvaltı: Kuzen Banu'da. Amcamlar, annem abim herkes büyük geniş bol yemeli kahvaltı..
Öğlen Yemeği: Elçin ve Kamer ile birlikte dışarıda.
Akşam Üzeri: Umre'ye giden teyzemde.. Ona ve diğer teyzeme yaptırdığım hediyeyi verdim, bol dualar ettim falan..
Akşam: Diğer teyzem, diğer Umre hediyesi
Gece: Annem... Neymiş ona da uğramam gerekiyormuş çünkü bilmem nereden sipariş ettiği tereyağını almam gerekmiş :)
Oki aldım...
9 Şubat Pazar, Anadolu Kavağı'nda Kahvaltı: Haftalar öncesinden konuşulmuş, üniversiteden arkadaşlarımla planlanmış kahvaltı.. Gitmesem olmaz, çok ayıp! Gittim.. Sercan'ı yataktan kaldırmayı bir bana bir Allah'a sorunuz... Neyse Elif-Cem ve Dilşad-Apo ile güzel bir kahvaltı..
Öğle: Sabah mesaj atan İlkim'le Fenerbahçe'de buluşma.. "Ilgın sen yorulma, biliyorum tez yazmak için kendini eve kapattın ama ben gelirim senin oralara kahve içmeye".. Bennn kendimi kapattım ha? :) iyiymiş...
Tabii ki kıramadım ve geldi yemek yedik, sohbet derken. Tatlı belam Elçin'im aradı beni :)) Nerdesin seni göreceğim diye.. Bende satayım anasını gel sende gel Fenerbahçedeyim dedim. Neyse geldi İlkimle tanıştı ay biz bir muhabbet bir muhabbet oofff! Çok güzel bir akşamdı.. Ama ben saat 7 gibi kalkmayı istedim, sanırım Elçin'e biraz ayıp oldu ama kafam kazan olmuştu genel olarak.. Neyse eve gelip yaklaşık bir saat sessizce oturdum...
12 Şubat Çarşamba: Sercan'ın stüdyoya girmesini fırsat bilerek annemi çağırdım gel bizde kal kız kıza oturalım diye, o da eski komşumuz Fatma ablayı da çağırdı derken ben yine mutfakta börek, çörek çay taşımaca :)) Ama güzeldi yinede... Mustafa öldü +Muhteşem Yüzyıl (Ask-i Derûn) 'da bi baktık biraz kapattık falan.. Sonra baktım sosyal medya yıkılmış.. Diziyi izlemiyorum ama etkilemiş sanırım herkesi..
Bugünnnn?:)))
13 Şubat Perşembe Kuzenlerle taksimde buluşup meyhane yapacağız.. Denizli'den kuzenim geldi napalım :))
Yarın ise Semra, Nihan, Duygu grubu ve kocalar ve ve ve bekar erkeklerle (Sercan'ın arkadaşları) Yelken Kulüp'te Ata'yı dinlemeye gideceğiz.. Romantik Sevgililer günü hali.. (mi?) :)) Çöpçatanlık işte.. Semra ve Duygu'ya Burak, Deniz ve ya İbo..Düşündük biz ama bilmem :))) Neyse komik bişiler...
EEE Normal mi bunlar?
Bence değil..
Bunların ikisini üstüste yapıp bayılanı biliyorum..
Neyse Allah sağlık sıhhat ve böyle bol sevilmeyi nasip etsin herkese, sonuçta herkes kıymet veriyor da beni görmek istiyor ya da davet ediyor, yine bir çok şükür yeni bir çok şükür...
Ps: Geçen haftaya dair elimde kalan tek görsel teyzemlere yaptırdığım Umre hediyesi,el işi kristal tespihler.. Güzel oldu mu ki acaba, beğendiler ama.. Bilemedim.
11 Şubat 2014 Salı
Bir Minik Ofis Böceğiyim!
O halde sondan başlayalım.
Şu anda iş yerindeyim ve çalışırken müzik dinleme
çabasındayım. Bunun onlarca ama onlarca sebebi var. İlk olarak odamın
genişliği, büyüklüğü bunun nedeni. Tabii ki sadece fiziksel büyüklüğü değil
mevzu, insan dolu, 20 kişi aynı odadayız. Hepsinin çayı, çişi, kahvesi,
telefonu derken içerisi acayip bir gürültüyle sarsılmakta, haaa muhabbetlerini
de demiyorum..! İşe 09.30’da gelen Nihat Bey her sabah vapur maceralarını ya da
kafasına takılan bir soruyu, ya da ailevi mevzularını yada teknoloji
problemlerini bağıra bağıra bir masadan diğerine anlatmasa olmaz, gerçekten
rahatlamaz…O yüzden bana müzik sistemi lazım, sağlamından!Telefona ve ya
bilgisayara yüklenilen müziklerden baymış durumdayım.. Ancak çalıştığımız
bilgisayarlarla hiçbir siteye giremiyoruz. Bırak Youtube, Facebook’u radyo bile
dinleyemiyoruz.. Tüm siteler engelli!Oh shittt…İşte tam bu noktadayım…!!
Neyse yinede bir hal çare bulunuyor tüm çözümsüzlüklere,
kaçak göçek bir siteye girdim, şimdi oradan bir iki şarkı dinlemekteyim..Aslında
ben geçen haftamı nasıl geçirdiğimi yazacaktım ama tam radyo muhabbeti yaparken
biri tepemdeki ışığı kapattı..Tam da şu an okuyucum! Işıklar çiftli yanıyor ve
4 masanın ikisini bir tanesi, diğer ikisini bir tanesi aydınlatıyor.. Bilgisayara bakarken parladığından kapatmak
istedi, ama ben karanlıkta kaldım..Off en sevmediğim şey karanlıkta çalışmak
çok zor…Ay Allahım yazım amacından saptı, iş yeri ve hımbıllıkları adlı esere
dönüştü.. Yazıyı ikiye bölelim o halde..
Şimdilik bu bu kadar, radyom çalışmıyor, ışığımı kapattılar
ve gürültü devam ediyor.
Bol performans, bol verimlilik diliyorum herkese, ıkının
tıkının işinizi yapın misal şu an ben öyleylim….
3 Şubat 2014 Pazartesi
Hafta Başı, Salla Başı, Al Maaşı
Pazartesi sendromunda değilim, sadece hayallerim var..
Misal hemen akşam olsun, eve gideyim spor yapayım.
Hemen akşam olsun Klasik Kemençe'me kavuşayım gibi..
Oldukça makul ve yerinde istekler bence.
İş yerine gelip sevgili arkadaşım Kübra'nın bilmemne evlerinin çekilişine katılması ve çekiliş sonuçları hikayesi, bilmem kaçıncı evini satın alıyor alması lakırdılarından baymış, tatil dönüşü büyük bir hırs içinde sabahın 8'inde bunlardan konuşuyor olmasını oldukça hayretlerle izliyor durumdayım. Oysa ben, elimdeki minnicik parayla ikinci el araba bile seçmeyi becerememişken insanlardaki bu hırs, beceri ve para manyaklığıyla dolu yaşam stillerini takdirle izliyorum.. Benimse eve gideyimde yukardakilere ek olarak bir de zeytinyağlı kereviz pişireyim, ooh mis gibi yeriz yoğurtla hayallerim bu noktada oldukça saf sanırım sevgili okuyucu..
Hafta sonu geçti, sosyallik meselesini merak edenler için açayım.. Cumartesi sabahı 9'da uyandım ve kendime "yooo hayır ben buna hazır değilim" dedim.. Oysa ki kalmalıydım, kahvaltı etmeli 1 saat beklemeli spor yapmalı ve şahane mi şahane bir cumartesi geçirip akşamda Elçin'in doğum gününe gitmeliydim.. Ama uyanamadım, olmadı, tekrar yattım be uyandığımda saat 12 idi.. Kalktım ve gerçekten kolumu kıpırdatacak halim yoktu. Kahvaltı, biraz tv karşısında dinlenmece, vitaminler derken azıcık enerji bulup sporumu yaptım, sonra tekrar nakavt.. Uyu uyu uyu.. Koca cumartesi uyudum. Elçin'in doğum gününe gittim ama zooorla zorla gittim ve orada zoorla zooooooorla durdum...
+Asmalı Mescit'de +Tavan Arası'nda yenilen yemekten sonra +Babylon Lounge'a gittik ve +Radyo Eksen'in partisindeydik. Ben açıkçası pek eğlenmedim. Ya bir şeyi yapmak istemiyorsam zorla aman kimse kırılmasın diye yapıyorsam gerçekten olmuyor, çok zorlanıyorum. Elçin bunu pek anlamadı yüzüm hep gülüyordu gerçi ama, 1 gibi kalktık ve n'oldu sıkıldınız mı sorularından pazar günü dahil olmak üzere pek kurtulamadım :)) Yok Elçin çok eğlenceliydi niye sıkılalım? Zaten Elçin'in ne suçu var benim şapşallığım...
Pazar desen yine bi halsizlik ve betim benzimin atma durumu.. Evden çıkamadım.
Çıkamadık..
Sercan geçtiğimiz hafta aldığı bas gitarın sevinciyle evde sürekli bas çalıştı, gitti ufak bir amfi-anfi?? aldı..
Ben ise klasik kemençemle mümkün olduğunca uzun bir pazar geçirdim..
Zaman aktı gitti işte okuyucu..
Ps. Bu da bas gitarımız
Misal hemen akşam olsun, eve gideyim spor yapayım.
Hemen akşam olsun Klasik Kemençe'me kavuşayım gibi..
Oldukça makul ve yerinde istekler bence.
İş yerine gelip sevgili arkadaşım Kübra'nın bilmemne evlerinin çekilişine katılması ve çekiliş sonuçları hikayesi, bilmem kaçıncı evini satın alıyor alması lakırdılarından baymış, tatil dönüşü büyük bir hırs içinde sabahın 8'inde bunlardan konuşuyor olmasını oldukça hayretlerle izliyor durumdayım. Oysa ben, elimdeki minnicik parayla ikinci el araba bile seçmeyi becerememişken insanlardaki bu hırs, beceri ve para manyaklığıyla dolu yaşam stillerini takdirle izliyorum.. Benimse eve gideyimde yukardakilere ek olarak bir de zeytinyağlı kereviz pişireyim, ooh mis gibi yeriz yoğurtla hayallerim bu noktada oldukça saf sanırım sevgili okuyucu..
Hafta sonu geçti, sosyallik meselesini merak edenler için açayım.. Cumartesi sabahı 9'da uyandım ve kendime "yooo hayır ben buna hazır değilim" dedim.. Oysa ki kalmalıydım, kahvaltı etmeli 1 saat beklemeli spor yapmalı ve şahane mi şahane bir cumartesi geçirip akşamda Elçin'in doğum gününe gitmeliydim.. Ama uyanamadım, olmadı, tekrar yattım be uyandığımda saat 12 idi.. Kalktım ve gerçekten kolumu kıpırdatacak halim yoktu. Kahvaltı, biraz tv karşısında dinlenmece, vitaminler derken azıcık enerji bulup sporumu yaptım, sonra tekrar nakavt.. Uyu uyu uyu.. Koca cumartesi uyudum. Elçin'in doğum gününe gittim ama zooorla zorla gittim ve orada zoorla zooooooorla durdum...
+Asmalı Mescit'de +Tavan Arası'nda yenilen yemekten sonra +Babylon Lounge'a gittik ve +Radyo Eksen'in partisindeydik. Ben açıkçası pek eğlenmedim. Ya bir şeyi yapmak istemiyorsam zorla aman kimse kırılmasın diye yapıyorsam gerçekten olmuyor, çok zorlanıyorum. Elçin bunu pek anlamadı yüzüm hep gülüyordu gerçi ama, 1 gibi kalktık ve n'oldu sıkıldınız mı sorularından pazar günü dahil olmak üzere pek kurtulamadım :)) Yok Elçin çok eğlenceliydi niye sıkılalım? Zaten Elçin'in ne suçu var benim şapşallığım...
Pazar desen yine bi halsizlik ve betim benzimin atma durumu.. Evden çıkamadım.
Çıkamadık..
Sercan geçtiğimiz hafta aldığı bas gitarın sevinciyle evde sürekli bas çalıştı, gitti ufak bir amfi-anfi?? aldı..
Ben ise klasik kemençemle mümkün olduğunca uzun bir pazar geçirdim..
Zaman aktı gitti işte okuyucu..
Ps. Bu da bas gitarımız
1 Şubat 2014 Cumartesi
30 Ocak 2014 Perşembe
Sorun Şu: Fazla Sosyallik, Çok Akraba ve Çok Arkadaş...
Ben daha normal bir insan olabilirdim.. Evet bu kadarı fazla, çok fazla..
Günler günleri kovalarken Ilgın ne yapıyordu? Acaba neden kendine vakit ayıramıyordu? Şatatatatammmm.
Son 3 haftadır eve gelen misafirin haddi hesabı yok. Hemde Cuma-Cumartesi pas geçmeden. Kimler mi geldi?
1. Cuma: Kuzenler Emine ve Yeşim.. Emine'nin yakın arkadaşı evlenecek ve benden kıyafet bakacaktı. Bize geldikler yemek, içmek bol muhabbet şahaneydi. Elbise de buldu, fuşya elbisem yine giyildi, ne bereketli elbiseymiş yahu.. Kuzenlerime ölürüm!Kimselere vermem, değişmem.. Biriciklerim. Elbise de böyle bir şey. Alfa Beta Abiye'den..
1. Cumartesi: Hala kızı Dilek.. Halamın benim düğünüm esnasında çok çok hasta olması, düğünüme gelememesi ve yaklaşık 1 sene evvel onu kaybetmemizin ardından, Dilek nihayet bana hayırlı olsuna kahvaltıya geldi, uzun uzun oturduk..
2. Cuma: Sercan'ın arkadaşı Emrah geldi, uzun uzun sohbet muhabbet ve birlikte Kinect oynadılar, gecenin körüne kadar ki ertesi gün misafirim olduğundan, gözünün içine baktım gitmesi için, yeminle! Ayıp ama napim çok yorgundum. Neyse 1,5 gibi gitti hemencik yattım uyudum..
2. Cumartesi: Çocukluk arkadaşlarım Aylin ve Yasemin.. Aylin'in 2 yaşındaki güzel kızı.. Çok güzel bir gündü, çok oturduk uzun uzun.. Mahalle arkadaşım ya top koşturmuştuk, şarkıcılık oynamıştık, ip atlamıştık.. Evet hepsini yaptık biz.. Onlarla yıllar sonra çay muhabbeti yapmak ne güzeldi..
3. Cuma: Ankara'dan teyzem geldi, annem ve buradaki teyzem.. Çaya geldiler ve bir önceki gece tabii ki 4 saat mutfakta geçirdim ben. İşten geldiğimde hiç bir şey yetiştiremem çünkü, pek mümkün değil.. Çok tatlılardı güzel güzel minnoş minnoş.. Canlarım onlar!
3. Cumartesi: Sercan'ın annesinin yani kayınvalidemin arkadaşı geldi. Herkes şaşırıyor "nee kayınalidenin arkadaşını mı çağırdın?" :)) Hahaahaaa millet kayınvalidesini eve sokamazken ben oo arkadaşı, anası, zıbırı, torunu, tulumu bayılırım.. Napim insan seviyorum onlarda beni..Gelmek isteyene yok gelme mi diyeyim?
SOOOOO, Yorgunluktan bitik durumdayım! Bu hafta sonu kimse gelmicek, kimseyi çağırmadım. Ama durup dinleniyor muyum? Hayıııııııııııııııııııııırrr... Gelelim ikinci sorunsala...
Bu hafta sonu Elçin'in doğumgünü var, cumartesi, pazar için de taa geçen haftadan Dilşad ve Elif'le kahvaltı edeceğiz, eşli meşli, Anadolu Kavağı'nda, 8'inde Nihan'ın doğumgünü var, o da yemeli içmeli bilmem kaç yüz milyona doğum günü yapıyor. Yani aslında benim tüm bunlara gitmeyip oturup ders çalışmam gerek.. Zaten hepsine mümkün değil Sercan'ı götüremem.. Hem madden hem ruhen biz o kadar organizasyonda olamayız... Ay kimi nasıl red edeceğim hiç bir fikrim yok.. Bunalımdayım, fazla fazla fazla her şey fazla..
Gerçekten maddi yönünü halletsek bile Sercan'ı götüremem.. Ben giderim bayıla bayıl ama götüremem onu. Off Uyumlu ve herşeye oki diyen bir koca örneği var mı acaba dinlemek isterim, tanışmak imza almak falan isterim..
Çok bunaldım cıkır cıkır insanlardan, annemi ablamı abimi göremedim resmen.. Bana tripliler haklılarda.. Millet sadece aileyi görüyor bir iki de arkadaş..
Ben maşallaaahhh...
Off sosyal bir böceğim. Evet o benim..
PS. Bu da o güzel fuşya elbisem, giymeye doyamadım, giydim eskittim...
Günler günleri kovalarken Ilgın ne yapıyordu? Acaba neden kendine vakit ayıramıyordu? Şatatatatammmm.
Son 3 haftadır eve gelen misafirin haddi hesabı yok. Hemde Cuma-Cumartesi pas geçmeden. Kimler mi geldi?
1. Cuma: Kuzenler Emine ve Yeşim.. Emine'nin yakın arkadaşı evlenecek ve benden kıyafet bakacaktı. Bize geldikler yemek, içmek bol muhabbet şahaneydi. Elbise de buldu, fuşya elbisem yine giyildi, ne bereketli elbiseymiş yahu.. Kuzenlerime ölürüm!Kimselere vermem, değişmem.. Biriciklerim. Elbise de böyle bir şey. Alfa Beta Abiye'den..
1. Cumartesi: Hala kızı Dilek.. Halamın benim düğünüm esnasında çok çok hasta olması, düğünüme gelememesi ve yaklaşık 1 sene evvel onu kaybetmemizin ardından, Dilek nihayet bana hayırlı olsuna kahvaltıya geldi, uzun uzun oturduk..
2. Cuma: Sercan'ın arkadaşı Emrah geldi, uzun uzun sohbet muhabbet ve birlikte Kinect oynadılar, gecenin körüne kadar ki ertesi gün misafirim olduğundan, gözünün içine baktım gitmesi için, yeminle! Ayıp ama napim çok yorgundum. Neyse 1,5 gibi gitti hemencik yattım uyudum..
2. Cumartesi: Çocukluk arkadaşlarım Aylin ve Yasemin.. Aylin'in 2 yaşındaki güzel kızı.. Çok güzel bir gündü, çok oturduk uzun uzun.. Mahalle arkadaşım ya top koşturmuştuk, şarkıcılık oynamıştık, ip atlamıştık.. Evet hepsini yaptık biz.. Onlarla yıllar sonra çay muhabbeti yapmak ne güzeldi..
3. Cuma: Ankara'dan teyzem geldi, annem ve buradaki teyzem.. Çaya geldiler ve bir önceki gece tabii ki 4 saat mutfakta geçirdim ben. İşten geldiğimde hiç bir şey yetiştiremem çünkü, pek mümkün değil.. Çok tatlılardı güzel güzel minnoş minnoş.. Canlarım onlar!
3. Cumartesi: Sercan'ın annesinin yani kayınvalidemin arkadaşı geldi. Herkes şaşırıyor "nee kayınalidenin arkadaşını mı çağırdın?" :)) Hahaahaaa millet kayınvalidesini eve sokamazken ben oo arkadaşı, anası, zıbırı, torunu, tulumu bayılırım.. Napim insan seviyorum onlarda beni..Gelmek isteyene yok gelme mi diyeyim?
SOOOOO, Yorgunluktan bitik durumdayım! Bu hafta sonu kimse gelmicek, kimseyi çağırmadım. Ama durup dinleniyor muyum? Hayıııııııııııııııııııııırrr... Gelelim ikinci sorunsala...
Bu hafta sonu Elçin'in doğumgünü var, cumartesi, pazar için de taa geçen haftadan Dilşad ve Elif'le kahvaltı edeceğiz, eşli meşli, Anadolu Kavağı'nda, 8'inde Nihan'ın doğumgünü var, o da yemeli içmeli bilmem kaç yüz milyona doğum günü yapıyor. Yani aslında benim tüm bunlara gitmeyip oturup ders çalışmam gerek.. Zaten hepsine mümkün değil Sercan'ı götüremem.. Hem madden hem ruhen biz o kadar organizasyonda olamayız... Ay kimi nasıl red edeceğim hiç bir fikrim yok.. Bunalımdayım, fazla fazla fazla her şey fazla..
Gerçekten maddi yönünü halletsek bile Sercan'ı götüremem.. Ben giderim bayıla bayıl ama götüremem onu. Off Uyumlu ve herşeye oki diyen bir koca örneği var mı acaba dinlemek isterim, tanışmak imza almak falan isterim..
Çok bunaldım cıkır cıkır insanlardan, annemi ablamı abimi göremedim resmen.. Bana tripliler haklılarda.. Millet sadece aileyi görüyor bir iki de arkadaş..
Ben maşallaaahhh...
Off sosyal bir böceğim. Evet o benim..
PS. Bu da o güzel fuşya elbisem, giymeye doyamadım, giydim eskittim...
17 Ocak 2014 Cuma
Birikenler, Birikmişler, Birikimler
Aman benim canım bloğum sessiz sedasız kalmış, çorak toprağa dönmüş, neler birikmiş neler neler neleer...
Öncelikle okuldan başlayalım. Sanırım bitti.. Evet evet bitti.. Derslerimi aldım bitti. Şimdi doktoranın ilk aşaması için ohhh deme noktasındayım.. Tabii ki biliyorum bundan sonrası bir tık daha zor. Çünkü Nisan'da yeterliliğe gireceğim. Vay halime.. Çok okumam çok çok çok çalışmam gerek.. Yani hem kendimi, hem burayı daha fazla yemeye başlayacağım sevgili bloğum..
Haftanın en önemli diğer olayına da geçelim.. Ahh Pazar günkü kahvaltı.. Aylardır ayarlamaya çalışıtığımız çılgın Lise buluşması!! Lise arkadaşlarımı ara ara gördüm, bazılarıyla yılda bir iki kez görüşüyorum, +Facebook sağolsun herkesin hayatından haberdarım.. Sadece Alişan'ı liseden beri görmemiştim ki bu yaklaşık 12-13 yıl yapıyor.. Pazar günki buluşma yaklaşık 20 kişilik bir buluşmaydı. Çok güzeldi, çok eğlenceliydi sabah 11'den 3'e kadar birlikteydik..
Ama en çok özlediğim sanırım Semra ve Nihan oldu.. Semra benim en yakın arkadaşlarımdandı. Aslında nasıl biz yakın arkadaştık hiç anlamadım senelerce.. Çünkü o cadde kızı, markasız bir şey giymeyen, yediği içtiği bile farklı :), büyüme ortamımız desen apayrı, takıldığı arkadaşlar hep saçma sapan benim için boş boş hatunlar, ama biz hep yakındık, hep birbirimizi severdik, hep paylaşırdık... Ben Ege ve Okanlaydım, o başka tiplerle ama iyiydik biz kendi aramızda.. Sonra koptuk tabi ara ara haberleştik hatta bir-iki buluştuk ama olmadı.. Ben düğünüme çağırmadım onu.. Hakikaten bilerek değil, isteyerek asla değil ama unuttumm!! Bütün saçma sapan insanları çağırdım ve onu unuttum.. Sonra aklıma gelmişti ben niye Semra'yı çağırmadım dedim ama pazar günü tekrar sarılınca ona ve aynı yakınlığı görünce kafama dank etti.. Nasıl atladım ben onu, nasıl yaptım bunu, ondanda özür diledim, o da hiç bir şey demedi kuzum...
Nihan aynı, kokusu bile aynı canımın :) Kocasıyla gelmiş gudu gudu.. Yerim.. Mutlu oldum onu görünce..
Kahvaltı bitti vs. Tabii ki çılgın Semoş hemen bir whatsapp grubu kurdu ve şimdi sabah akşam mesajlaşıyoruz.. Bilmiyorum bu gaz ne kadar sürer ama çok mutlu oldum onlarla tekrar görüşünce..
Ee 7 sene.. Onlar benim çocukluğum, ilk gençliğim yıllardır görüşmesek bile ben onların ailelerini, detaylarını her şeylerini biliyorum onlarda benim, haftaya kız grubu yemek yiyeceğiz çünkü bize kahvaltı yetmedi..:))
Sanırım bu Whatsapp grubundan Duygu biraz muzdarip :)) Hahahaa kendisi akademisyen sonuçta, ona gelmez böyle cıvıklıklar, ara ara caz cuz yapıyor ama çok komik, alışacak kuzuuu :)))
Ve tabii ki beni şok eden sağlık sorunları.. Duygu'nun sağlık sorunlarını biliyorum, en azından takip ettim.. Ama Alişan'ın lenf kanseri ve Semra'nın beyin tümörü beni oldukça şaşırttı ve arkadaşlarıma kıyamadığımı bir kez daha anladım.. Canlarım onlar benim..
Aybars yine aynı saçmalıkla... Ne boş.. Söz veripte yapmaz, güvenrisin fos çıkar, sanırım hep aynıydı ve hala aynı..
Candan'ın babası vefat etti geçen sabah, zaten kahvaltıyada babasının durumundan gelememişti..
Bunlar üzücü kısımları...
Şimdi sabah akşam mesajlaşarak devam etmekteyiz bakalım nasıl gider, ama bir sıcaklık var, çok iyi geldi, çok özlemişim geçmişi, tabii lise zamanları bana hep babamı hatırlatıyor. O vardı o zaman, sonra bir boşluk. Lise ile birlikte o da gitti.. Düşünüyorum da şimdi Semra'yı bulduğum gibi onu da bulsam ya yeniden, nasıl sarılırdım kimbilir.. Nasıl bırakamazdım hiç.. Düğünüme de gelmedi zaten..
:(
10 Ocak 2014 Cuma
Dostlar Görüldü, Duygular Depreşti
Dün ne güzeldi,
Neslihan'ı aylardır görmemiştim, Gizem İngiltere'den geldi ve hep birlikte Nişantaşı Cookshop'ta yemek yedik..
Çok özleyince dostlarını saatler nasıl geçmiş anlamıyorsun.. Pek bir cici muhabbet oldu.
Gizem süper, tezini bitirmek üzere..
Nesli de beli dışında iyi..
So, herkes iyi.. :))
Eve gider gitmez uyudum.
İki gündür eve gidip sadece uyuyorum. Böyle bir hal..
Bu akşam kuzenim benim dolabımdan elbise bakmaya gelecek. Yine düğünler, yeni düğünler :)))
Neyse benim düğün falan yok bu sene sanki rahatım ohhh :)
Şu an iş yerindeyim ama hem uyuklamakta hem de bana verdikleri şu tatsız işi bitirememekten dolayı aslında pek bir sıkıntıdayım. Rüyamda bile şefimi görüyorum günlerdir, ay bu ne..
Ve sabah sabah Ege'nin Şebnem'inin babasına yazdığı doğumgünü mesajını okuyunca Facebook'tan, ağla ağla kendimi tutamadım.. Saat 7,30 civarı gerçekten Kadıköy'de motora koşarken hüngür şakır oldum.. İçim doldu, acıdı. Duyguların insanı ne halde ne şekilde yakalayacağı belli olmuyor.. İnsanlarda sanırım benim halime bakınca oldukça meraklanmışlardır. Bu pür makyaj kız sabah sabah neye ağlıyor diye..
Acılar var derinlerde, tak diye çıkıveriyor kontrolsüzce..
Ama yinede bugün bizim günümüz olsun, ee Cuma en sevdiğim...
Neslihan'ı aylardır görmemiştim, Gizem İngiltere'den geldi ve hep birlikte Nişantaşı Cookshop'ta yemek yedik..
Çok özleyince dostlarını saatler nasıl geçmiş anlamıyorsun.. Pek bir cici muhabbet oldu.
Gizem süper, tezini bitirmek üzere..
Nesli de beli dışında iyi..
So, herkes iyi.. :))
Eve gider gitmez uyudum.
İki gündür eve gidip sadece uyuyorum. Böyle bir hal..
Bu akşam kuzenim benim dolabımdan elbise bakmaya gelecek. Yine düğünler, yeni düğünler :)))
Neyse benim düğün falan yok bu sene sanki rahatım ohhh :)
Şu an iş yerindeyim ama hem uyuklamakta hem de bana verdikleri şu tatsız işi bitirememekten dolayı aslında pek bir sıkıntıdayım. Rüyamda bile şefimi görüyorum günlerdir, ay bu ne..
Ve sabah sabah Ege'nin Şebnem'inin babasına yazdığı doğumgünü mesajını okuyunca Facebook'tan, ağla ağla kendimi tutamadım.. Saat 7,30 civarı gerçekten Kadıköy'de motora koşarken hüngür şakır oldum.. İçim doldu, acıdı. Duyguların insanı ne halde ne şekilde yakalayacağı belli olmuyor.. İnsanlarda sanırım benim halime bakınca oldukça meraklanmışlardır. Bu pür makyaj kız sabah sabah neye ağlıyor diye..
Acılar var derinlerde, tak diye çıkıveriyor kontrolsüzce..
Ama yinede bugün bizim günümüz olsun, ee Cuma en sevdiğim...
8 Ocak 2014 Çarşamba
Çılgınca Çalışıyorum, Son Durumum Budur
Eevet arkadaşlar, ölümlerden ölüm beğenmekteyim..
Çılgınca çalışıyorum ve çılgınca yiyorum biri bana biri buna dur demeli..
Yeni yıl bana çalışmayla geldi, okuldaki son projeler, sunumlar ve işyerindeki abidik gubidik her işin beni bulması yordu, öldü, bitirdi beni...
Cumartesi-pazar dünkü sunumum için çalıştım, pazartesi işte çişimi tuttum resmen, çişe gidemedim işten su içemedim öyle bir gündü. Eve gittiğimde yorgunluktan uyudum ve kalkıp tekrar çalıştım. Neyse sunum iyi geçti de mutluyum, sonrasında kemençe dersim vardı ve sonrasında yemek yaptım çünkü günlerdir abuk subuk yiyorduk.
Ayyyy böööyle böööyle böööyleee.
H
aftaya son sunum.
Bitse de gitsek, hayata baksak dimi?
Yoksa hayat bu muuu?
http://www.curver.com/gbr/design-innovation
Çılgınca çalışıyorum ve çılgınca yiyorum biri bana biri buna dur demeli..
Yeni yıl bana çalışmayla geldi, okuldaki son projeler, sunumlar ve işyerindeki abidik gubidik her işin beni bulması yordu, öldü, bitirdi beni...
Cumartesi-pazar dünkü sunumum için çalıştım, pazartesi işte çişimi tuttum resmen, çişe gidemedim işten su içemedim öyle bir gündü. Eve gittiğimde yorgunluktan uyudum ve kalkıp tekrar çalıştım. Neyse sunum iyi geçti de mutluyum, sonrasında kemençe dersim vardı ve sonrasında yemek yaptım çünkü günlerdir abuk subuk yiyorduk.
Ayyyy böööyle böööyle böööyleee.
H
aftaya son sunum.
Bitse de gitsek, hayata baksak dimi?
http://www.curver.com/gbr/design-innovation
1 Ocak 2014 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)